Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
1- KONUYA GENEL BAKIŞ

Kişisel kanaatime göre zarar, gene parasal bir
değerlendirmeyi gerektirmekle birlikte, yalnızca bir malvarlığı ve kazanç
eksilmesi değil, beden ve beyin gücü eksilmesi veya yitimidir. Bu, yaralanma ve
sakatlanmalarda beden ve beyin gücünün geçici veya kalıcı olarak bir parça
eksilmesi veya bütünüyle yok olmasıdır. Ölümlü olaylarda ise, ölen kişinin
beden ve beyin gücüyle yakınlarına sağladığı destekten yoksun kalınmasıdır. Bu
desteklik, aşağıdaki bölümlerde açıklanacağı üzere, yalnız parasal olmayıp,
yardım ve hizmet ederek, bakıp gözeterek, bilgi ve deneyimlerinden
yararlandırarak da gerçekleşebilmektedir.
Ölümlü olaylarda, zarar görenler, ölenin yakınlarıdır.
Yakınlar, mirasçı olanlar ve mirasçı olmayanlar diye ikiye ayrıldığına göre,
destekten yoksunluğun mirasçılıkla doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi yoktur.
Öteden beri bilim çevrelerinde (ekonomik ve toplumsal ilişkileri ve zaman
içindeki değişimleri incelemeden ve gözlemlemeden) ard arda birbirlerini
yineleyen ve Yargıtay`ın bazı eski kararlarına yansıyan görüşleri
"zarar" ve "zararın giderimi" kavramlarıyla
bağdaştıramıyorum ve yaşam gerçeklerine aykırı buluyorum. Örneğin, hukuka
aykırı eylem sonucu desteğin ölümüyle, destekten yoksun kaldıklarını ileri
süren mirasçıların, miras payı veya miras geliri nedeniyle ihtiyaçtan
kurtuldukları ölçüde zararın azalacağı, giderek mirasın erken elde edilmesiyle
beklenmedik bir zamanda zenginleşme durumunda herhangi bir zarardan söz
edilemeyeceği biçimindeki görüşleri yasaya ve hukukun genel ilkelerine aykırı
buluyorum. Bu anlayıştakilerin, haksız eylem ile miras veya miras geliri
arasında nasıl bir "nedensellik bağı" kurdukları anlaşılır gibi
değildir. Ayrıca "denkleştirme" adı altında miras gelirlerinin
tazminat tutarından indirilmek istenmesi de, haksız eylem sorumlularının daha
az tazminat ödemeleri veya tazminat ödemekten büsbütün kurtulmaları gibi bir
sonuç verecektir. Hani neredeyse bu anlayıştakilere göre, er veya geç elde
edilecek mirasa veya miras gelirlerine, haksız eylemin neden olduğu ölüm
yüzünden, vaktinden önce kavuşuldu diye haksız eylemi işleyenleri ödüllendirmek
gerekecektir ki, bu görüşlerin hak ve adalet duygularıyla bağdaşmadığı açıktır.
Kimilerine göre de, ölenin yakınları varlıklı kişiler iseler, destek tazminatı
isteyemeyeceklerdir. Dahası, ölenin yakınlarına, ölen destek dışındaki
kişilerden bir miras kalmışsa ve bu mirasın gelirleri onların bakım ihtiyacını
karşılamakta ise, tazminat istenemeyeceği veya zarardan indirim gerekeceği
biçimindeki görüşleri ileri sürenlere söyleyecek söz olmadığını düşünüyorum. Bu
tür görüşleri savunanlar ve yinelemeyi sürdürenler, toplumdaki değişimleri
gözlemlemiş, kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapmış olsalar, gerçek yaşamda
olup bitenleri görecekler ve umarım ki bu tür yanlış görüşlere bağlı kalmaktan
kurtulacaklardır. Bugün artık bazı kavramları bir yana bırakmak, ölenin
"bakım gücü" ve kalanların "bakım ihtiyacı" gibi
tanımlamalarla yetinmemek gerekmektedir. Kanaatimce bir hukuksal sorun kendi
içine saplanıp kalmamalı, başka hukuk dallarından ve sosyal bilimlerin tümünden
yararlanılarak çözümlenmeye çalışılmalıdır. Bu açılardan bakarak konuyu bir
soru çerçevesinde ele alıyorum: Destekten yoksun kalma tazminatında yoksun
kalınan nedir? Aşağıda bunu yanıtlamaya çalışacağım. Ancak, en son
söyleyeceğimi en başta söyleyeyim ki, bana göre, yoksun kalınan ölenin,
malvarlığı değil, bedensel ve düşünsel destekliğidir.
II- ÖLENİN YAKINLARININ MADDİ TAZMİNAT İSTEKLERİ:
1- Ölüm nedeniyle tazminat isteklerinin hukuksal niteliği:
Haksız eylem sonucu yaralanan kişinin kendisi zarar görür
ise de, ölen kişinin varlığı ortadan kalktığından, ölümle kendisinin zarar
gördüğü söylenemez. Zarar gören, ölenin yakınlarıdır. Ölenin yakınlarının
zararı ne tür bir zarardır? Bugünkü hukuk düzenine egemen olan görüşlere ve
yasal düzenlemeye göre zararın tek bir tanımı vardır. Bu tanıma göre:
"Zarar, bir kimsenin malvarlığında istenci dışında meydana gelen
azalmadır. Malvarlığının, zarar verici eylem olmasa idi bulunacağı durumla
eylem sonucu aldığı durum arasındaki farktır. Zarar, malvarlığının aktifinin
azalmasından, yoksun kalınan kazançtan veya pasifinin artmasından ileri
gelebilir"
Görüldüğü gibi "zarar"dan anlaşılan eksilen beden
veya yitirilen can değildir; canların ve bedenlerin ekonomik verimliliklerinin
ortadan kalkması veya azalmasıdır. Kazanç sağlama olanaklarının tükenmesi veya
eksilmesidir. Bu anlayış çerçevesinde ölenin yakınlarının isteyebilecekleri
tazminat, yiten canın bedeli değil, ölen kişinin "parasal" desteğinin
ortadan kalkması yüzünden uğranılan maddi zararların karşılığıdır. Şu kadar ki,
eğer ölenin sağlığında "parasal" gücü yoksa, bir işi ve kazancı
bulunmuyorsa, yakınlar için maddi tazminat söz konusu olamayacaktır. Bunun
gibi, yakınların ölenin destekliğine gereksinimleri yoksa, gene tazminat
isteyemeyeceklerdir. Bu anlayıştakilere göre, destek tazminatı diye
adlandırılan bu tazminat türünün iki koşulundan birincisi "ölenin bakım
gücü" olması, ikincisi yakınların "bakım ihtiyacının"
bulunmasıdır. Ödenecek tazminatın konusu "malvarlığındaki eksilmenin ve
yaşam düzeyindeki parasal düşüşün ortaya çıkardığı maddi zararın"
giderilmesidir. Yiten ve yitirilen "can" önemli değildir.
2- Yasal dayanak:
818 Sayılı Borçlar Yasası 45/2. maddesine göre:
"Ölüm sonucu başka kimseler ölenin yardımından yoksun kalmışlarsa, onların
bu zararlarını ödemek gerekir. "Madde metninde geçen "yardım"
sözcüğünün bir çeviri hatası olduğu, İsviçre Borçlar Kanunu`nunda
"destek" kavramının yer aldığı, buna göre maddenin "Ölüm
yüzünden başka kimseler desteklerini yitirmişlerse bu zarar için de tazminat
vermek gerekir" biçiminde düzeltilmesi gerektiği bilim çevrelerince
saptanmış ve açıklanmış; böylece ölüm nedeniyle tazminat isteklerinin adı
"destekten yoksunluk tazminatı" olmuştur. 6098 sayılı yasa ile bu
hatadan dönülmüş ve maddeye yardım kelimesi yerine destek kelimesi eklenmiştir.
Yargıtay kararlarında "destekten yoksun kalma
tazminatı" şöyle tanımlanmıştır:
"Ölüm nedeniyle B.K.45. maddesine dayanan destekten yoksun kalma tazminatı, yoksun kalanlarla ölenin yaşayabileceği olası süre içinde, ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazanç tutarından davacılara ayırıp ilerde yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödenmesidir." (4. HD. 30.05.1965, 11420-488).
"Ölüm nedeniyle B.K.45. maddesine dayanan destekten yoksun kalma tazminatı, yoksun kalanlarla ölenin yaşayabileceği olası süre içinde, ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazanç tutarından davacılara ayırıp ilerde yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödenmesidir." (4. HD. 30.05.1965, 11420-488).
"BK45. maddesiyle hedef tutulan amaç, davacıların
ölümle sonuçlanan olaydan önceki yaşayışlarının sosyal ve ekonomik seviyesini
korumak için onlara yapılacak yardım miktarını tazminat olarak
hükmetmektir" (4. HD. 16.11.1963, 8337-10030).
"Destekten yoksun kalma tazminatının amacı,
desteğinin yitiren kimsenin bakım ihtiyaçlarının karşılanmasıdır" (15.
HD.19.11.1974, 1144-1905).
"Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren
kimse ile desteğin, yani ölenin, yaşamaları olası süre içerisinde, ölen
desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırarak, yapabileceği
yardım tutarının peşin ve toptan ödetilmesidir. Desteğinin yitiren kimsenin,
ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak
bir paranın ödettirilmesidir" (HGK. 25.05.1984, E. 1982/9-301 K. 619).
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu ile bu hatadan dönülmüş ve maddede yardım
kelimesi yerine destek kelimesi yer almıştır Bu
tanımlamalara göre şu üç konuya yanıt bulmak gerekmektedir:
1) Ölenin, başkalarına destek olması ne demektir?
2) Kimler desteğini yitirmiş sayılacaktır?
3) Tazminata konu olan zarar ne tür bir zarardır?
3- Destek kavramı:
Destek, yakınlarına veya yakın ilişkide bulunduğu başka
kimselere sürekli ve düzenli bir biçimde yardım eden, eğer ölmeseydi ilerde
yardım etmesi beklenen veya büyük bir olasılıkla yardım edecek olan kişidir.
Bir Yargıtay kararında denildiği gibi: "Destek sayılabilmek için bakımın
eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli biçimde devam edeceğinin anlaşılması
yeterlidir. Ancak, ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde
bakım gücüne kavuşarak, eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi beklenen kimse
de destek sayılır"
Bakım ilişkisinin varlığı için iki koşul aranmaktadır: a) Düzenlilik, b) Süreklilik.
Bir başkasına bakmak, onun normal yaşama gereksinmelerini sürekli ve az çok düzenli bir biçimde gidermek için yardımda bulunmaktır. Yardım çeşitli biçimlerde olabilir:
a) Para vererek;
Bakım ilişkisinin varlığı için iki koşul aranmaktadır: a) Düzenlilik, b) Süreklilik.
Bir başkasına bakmak, onun normal yaşama gereksinmelerini sürekli ve az çok düzenli bir biçimde gidermek için yardımda bulunmaktır. Yardım çeşitli biçimlerde olabilir:
a) Para vererek;
b) Yiyecek, elbise, mesken sağlayarak;
c) Eğitim masraflarını karşılayarak;
d) Hizmet ederek.
Ancak, destek sayılabilmek için ölenin mutlaka ölüm
zamanında bir kimseye bakmakta bulunmasına gerek yoktur; ilerde kurulacak olan
bakma ilişkisi de 6098 sayılı B.K. m. 53’ün uygulanması için yeterlidir. Başka
bir deyişle, ölüm olmasaydı ilerde kurulacak ilişkinin bir bakma ilişkisi
olacağı kesin ise, destekten yoksunluk tazminatı istenebilir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, iki tür desteklik
söz konusudur:
1) Gerçek destek,
2) Varsayımsal destek.
Gerçek destek, öldüğü güne kadar başkasına sürekli ve
düzenli bir biçimde bakan ve çeşitli yardımlarda bulunan kişidir. Hizmet ederek
destek olmanın dışında, eğer ölenin o güne kadar bir işi, kazancı, geliri ve
malvarlığı olmamışsa, parasal olanakları yoksa, (öğretide benimsenen deyimle,
bakım gücü bulunmuyorsa) destek olduğu savı kabul edilmemektedir. Örneğin,
ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki kimseler, eğer ayrıca kazançları ve
malvarlıkları yoksa, maddi destek sayılmamaktadırlar. Ben, uygulamada destek
kavramının dar ve sınırlı yorumunu yanlış buluyor ve diyorum ki: Kişiler hangi
yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da beden
güçleriyle birbirlerine hizmet ederek destek olurlar; hizmet etmek (örneğin ev
kadınlarının ev hizmetleri) maddi destek sayıldığına göre, çocuk-yaşlı,
kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın en azından asgari ücretler düzeyinde destek
tazminatı hesaplanmalıdır.
Varsayımsal destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların
olağan akışı içerisinde ileride kurulacak bakma ilişkisi uyarınca destek olması
beklenen kimsedir. Çocukların ana ve babalarına destekliği buna örnektir.
Nişanlıların da gelecekte birbirlerine destek olacakları genel kabul görmekte,
ancak bu konuda sakıngan davranılmaktadır. Kanaatimce, evlenme hazırlığı içinde
oldukları kanıtlanabilen nişanlılar veya sözlüler birbirlerinin varsayımsal
desteği sayılmalıdırlar. Bunlardan başka, zorunlu hizmet karşılığı eğitim bursu
veren kamu kurumu veya özel şirket ya da iş adamı, ilerde hizmet vererek borcunu
ödeyecek olan (burs verdiği) öğrencisini yitirdiğinde varsayımsal desteğinden
yoksun kalmış kabul olunmalıdır.
4- Ölenin bakım ve destek sağlama gücü:
Bu konuda parasal güç ve malvarlığı eksilmesi anlayışıyla
sınırlı dar yorumlara karşı olduğumu yukarda "insanın değeri"
kavramına ağırlık vererek değişik biçimlerde anlatmaya çalıştım. Bir kez daha
belirtmeliyim ki, insanlar, çok ayrık durumlar dışında, her yaşta
üretkendirler. Kişi, gene hangi yaşta olursa olsun, kendisinden başka, birlikte
yaşadığı kişilere "maddi" destektir. Yaşlı bir kişi, çalışıp kazanç
elde etmiyor olsa bile, bedensel varlığıyla eşine, çocuklarına, torunlarına
günlük yaşam içerisinde her an, her zaman "maddi" destek olabilir.
Bunun gibi, küçük bir çocuk ev işlerinde annesine ve babasına yardım ederek,
çarşı pazar alışverişine giderek, kendinden küçük kardeşine bakarak, kırsal
kesimden ise tarlada çalışarak, hayvanları otlatarak "maddi destek"
sağlayabilir. İnsanlar, yaşları, meslekleri, toplum içindeki yerleri, yaşam biçimleri
ne olursa olsun bedensel ve düşünsel etkinlikleriyle yaşadıkları sürece
kendilerine, yakınlarına, dostlarına ve en beklenmedik yerde ve zamanda dara
düşenlere, zorda kalanlara, tehlike içinde bulunanlara ve hatta ülkelerine
yarar ve destek sağlayabilirler. Haksız eylem sonucu yok edilen bir insanın
"can" ını böyle değerlendirmek gerekir.
Bu anlayış çerçevesinde ölenin "bakım gücü"nü
"parasal" olanakla sınırlı tutmanın doğru olmadığı inancındayım. Asıl
güç "bedensel ve düşünsel" güçtür. Bu gücün başkalarına sağladığı
yardımdır, destektir. Bu nedenle, ölenin parasal gücü ve malvarlığı olmasa
bile, bedensel varlığından yoksun kalınması başlı başına bir "destekten
yoksunluk" olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan, destekten yoksun
kalanların, aynı zamanda mirasçı olmaları nedeniyle, parasal kaynakları
kesilmemiş olsa bile, ölenin beden ve beyin gücüyle o malvarlığına
katkılarından yoksun kalınması da başlı başına bir "destek tazminatı"
istenmesini haklı kılmalıdır.
Bakım gücünü, ölenin malvarlığından ve parasal olanaklarından
bağımsız sayan görüşlerin Yargıtay kararlarında da sıkça yer aldığını
gözlemlenmektedir. Bu konuda önemli sayılan şu ayrıntıları belirtmekte yarar
görüyorum:
a) Ölenin parasal gücü:
a) Ölenin parasal gücü:
Başkalarına maddi destek sağlayabilmenin koşulları
arasında, kuşkusuz, en başta gelen paralı ve varlıklı biri olmaktır. Öğretide
ve Yargıtay kararlarında desteğin "bakım gücü"nden söz edilirken
anlaşılması gereken, ayrık durumlar dışında, genellikle "parasal
güç"tür. Bu bağlamda destek tanımı da "ölenin gelir ve kazancından
pay ayırarak yakınlarına yardım etmesi" biçiminde olup, ölümle bu yardımın
ortadan kalkması, destekten yoksun kalanların "malvarlıklarında"
eksilme olarak nitelenmekte; bu eksilmenin giderilmesi için hak sahiplerinin
ölümden önceki "sosyal ve ekonomik düzeylerinin" korunmasını
sağlayacak miktarda bir tazminatın ödetilmesi gerekeceği sonucuna
varılmaktadır. Burada, destekten yoksun kalanların "sosyal ve ekonomik
düzeylerini" koruyacak olan tazminat miktarı, ölenin yakınlarına yaptığı
ve ilerde yapacağı yardımın süresi ve miktarı kadar olacaktır. Bir Yargıtay
kararında tanımlandığı gibi: "Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini
yitiren kimse ile ölenin yaşayabilecekleri olası süre içinde, ölenin gelir ve
kazancından pay ayırarak yapabileceği yardım tutarının toptan ve peşin
ödetilmesi olup, desteğini yitiren kimsenin, ölümle sonuçlanan olaydan önceki
sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak kadar bir tazminata
hükmedilmelidir"
Parasal güce dayanan destek tazminatı miktarı, ölen desteğin çok zengin biri olması durumunda çok yüksek olacak; yoksul ve asgari ücretli birinin yakınları ise daha az tazminat alacaklardır.
Parasal güce dayanan destek tazminatı miktarı, ölen desteğin çok zengin biri olması durumunda çok yüksek olacak; yoksul ve asgari ücretli birinin yakınları ise daha az tazminat alacaklardır.
Bu arada şunu önemle belirtmek gerekir ki, tazminat
hesabına konu olan parasal güç, ölenin beden ve beyin gücüyle sağlığında elde
etmekte olduğu ve ilerde elde etmesi olası kazançlardır; bunun dışında,
destekten yoksun kalanların aynı zamanda mirasçı olmaları durumunda, ölenden
kalan taşınmazlar ve bunların gelirleri, bankalardaki paralar, değerli
kağıtlar, yaşam sigortaları, şirket kâr payları, sosyal güvenlik kurumlarının
ölüm dalından bağladığı aylıklar ve ölenden mirasçılara kalan çeşitli gelirler
tazminat hesabına katılmayacağı gibi, bunlar (sanıldığının aksine) hesaplanacak
tazminat tutarlarından da indirilmeyecektir. Çünkü bunların hemen tamamı
çalışmadan (beyin ve beden gücü harcamadan) kişinin malvarlığına eklendiğinden,
haksız eylem ve ölüm sonrasında da kesilmeyip mirasçılara geçeceği gibi, haksız
eylem ile ölenin mirası arasında nedensellik bağı bulunmadığından, miras gelirlerinin
tazminat hesabında gözetilmesi ve zarar tutarından indirilmesi düşüncesi son
derece yanlış ve haksız bir uygulama olacaktır. Görüldüğü gibi, çalışmadan ve
emek harcamadan elde edilebilme özellikleri nedeniyle "gelir"lerin
haksız eylemden kaynaklanan "maddi zarar"ın oluşmasına hemen hiç
katkıları bulunmamakta; bu yüzden (kural olarak ve genellikle)
"kazanç" öğesine katılmayıp, maddi tazminat hesaplamalarında dikkate
alınmamaları gerekmektedir. Yukarda da belirttiğim gibi, ölüm nedeniyle
destekten yoksunluk tazminatının ölçüsü, ölenin beden ve beyin gücüyle
"çalışarak" elde ettiği kazançlardır. Çünkü ölümle, desteğin
"bedensel varlığından" yoksun kalınmaktadır.
b) Ölenin yoksulluğa düşmüş veya iflas etmiş olması, terekenin
borca batık bulunması, destek tazminatı istenmesine engel değildir:
Tereke borca batıksa, ölenin bakım gücünü yitirmiş olması nedeniyle destekten yoksunluk tazminatı istenemeyeceği görüşüne katılmıyorum. Burada varsayıma yer vermek gerekir. Ölen kişinin belki ilerde iflastan kurtulup, yeniden çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlama olasılığı hesaba katılmalıdır. Bu gerçekleşmese bile, yakınlar (eşi, çocukları) onun beden gücünden yoksun kalmışlardır. Bir kimsenin hiç çalışmadan yaşamını sürdürmesi düşünülemeyeceğinden, eskisi gibi olmasa da, mutlaka bir iş bulup çalışacağı, bir yerlerden para kazanacağı ve herhangi bir biçimde yakınlarına maddi destek sağlayacağı (ailesini geçindireceği) kabul olunmalı; asgari ücretten de olsa bir destek tazminatı hesaplanmalı; böylece haksız eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmaları gibi adaletsiz bir durum yaratılmamalıdır.
Tereke borca batıksa, ölenin bakım gücünü yitirmiş olması nedeniyle destekten yoksunluk tazminatı istenemeyeceği görüşüne katılmıyorum. Burada varsayıma yer vermek gerekir. Ölen kişinin belki ilerde iflastan kurtulup, yeniden çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlama olasılığı hesaba katılmalıdır. Bu gerçekleşmese bile, yakınlar (eşi, çocukları) onun beden gücünden yoksun kalmışlardır. Bir kimsenin hiç çalışmadan yaşamını sürdürmesi düşünülemeyeceğinden, eskisi gibi olmasa da, mutlaka bir iş bulup çalışacağı, bir yerlerden para kazanacağı ve herhangi bir biçimde yakınlarına maddi destek sağlayacağı (ailesini geçindireceği) kabul olunmalı; asgari ücretten de olsa bir destek tazminatı hesaplanmalı; böylece haksız eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmaları gibi adaletsiz bir durum yaratılmamalıdır.
Yargıtay da terekenin borca batık olması nedeniyle
mirasın reddedilmiş olmasının, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine
engel olmadığını kabul etmiş ve bir kararında: "Davacılar ölenin eşi ve
çocuklarıdır. Davacıların, terekenin borca batık olması nedeniyle ölenin
mirasını reddetmiş olmaları, bu davanın (destekten yoksun kalma tazminatı
isteğinin) incelenip hasıl olacak sonuca göre karar verilmesine engel yasal bir
neden değildir" açıklaması yapılmıştır (4. HD. 21.05.1992, 3944-6778 (YKD.
1992/9-1351).
c) Ölenin bedensel ve düşünsel gücü:
Bilindiği gibi, destekten yoksunluk, mirasçılık
sıfatından ayrı ve bağımsız bir hak olup, eğer destekten yoksun kalanlar aynı
zamanda mirasçı iseler, ölenden kalan malvarlıkları ve miras gelirlerinin
destek zararlarını karşılayacağı ve bu nedenle maddi tazminat isteyemeyecekleri
biçimindeki görüşlerin yanlışlığı bugün kabul edilmiş; haksızlığa ve haksız
eylem sorumlularının tazminat ödemekten kurtulmalarına yol açan bu yanlış ve
zararlı anlayış artık terk edilmiştir. Her malvarlığının mutlaka bir yöneteni
vardır. Malvarlığının sahibi aklını ve bedenini kullanarak onu yönetir,
artırır, eksiltir; ticaret veya sanayi işletmesi ya da çiftlik kendiliğinden
gelir getirmez; bilgi, deneyim birikimi ile girişim becerileri o
malvarlıklarının kazanılmasını ve elde tutulmasını sağlamıştır. Ölümle
malvarlıklarının ve işletmelerin yönetim gücünden yoksun kalınmıştır. Bu
nedenle tazminat hesabının ölçüsü, ölen kişinin "beden ve beyin gücünden
yoksun kalınması" olacaktır. Yargıtay`ın son kararları bu yöndedir
d) Ölenin çalışma gücünden yoksunluk:
d) Ölenin çalışma gücünden yoksunluk:
Haksız eylemle yok edilen ölenin malvarlığı ve sabit
gelirleri değil, onun "insan" olarak varlığı ve çalışma gücü
olduğundan, bu gücün sağlığında çalışarak elde ettiği veya eğer yaşasaydı
ilerde işinde ve mesleğinde ilerleme derecesine göre elde edebileceği kazançlar
araştırılacak ve destekten yoksunluk hesapları bu kazançlara göre
değerlendirilecektir. Haksız eylemin neden olduğu zararlar ile ölenin mirası ve
gelirleri arasında "nedensellik bağı" bulunmadığından, bunlar
tazminat hesabında gözetilmeyecek; yalnızca ölenin beyin ve beden gücüyle
"çalışarak" sağladığı ya da ilerde sağlayabileceği kazançlar üzerinden
destek tazminatı hesaplanacaktır.
Eğer ölenden ticarethane, şirket, fabrika, atölye,
çiftlik, taşınmaz gelirleri gibi yönetilmeyi ve sürekli izlenmeyi gerektiren iş
ve işyerleri kalmışsa, bunlar hak sahiplerini zenginleştirmiş olsa bile, bunlar
miras ve miras geliri olarak tazminat hesabına katılmayacak; tazminatın kazanç
unsuru, ölenin çalışma gücünden yoksunluğun derecesine göre belirlenecektir.
Ölenin yaptığı işleri, ölüm sonrasında bir başkası üstlenmişse, bu kişi
yakınlardan biri olup da kendisine bir ücret ödenmese dahi, ödenmesi gereken
ücret ilgili meslek kuruluşlarından veya ticaret odasından sorularak tazminat
hesabı buna göre yapılacaktır.
Ölen kişi, olay öncesinde çalışıp kazanç elde eden biri olmasa dahi, eğer ölmeseydi, genç ise her an durumuna uygun bir iş bulup çalışabileceği olasılığına göre; yaşlı ve emeklilik çağında bir kimse ise, bilgi birikimleri ve deneyimleri ile yakınlarına her an yardım ederek maddi destek olacağı görüşüyle; okul çağında bir çocuk ise ilerde çalışma yaşamına atıldığında yakınlarına maddi destek sağlayacağı varsayımıyla elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve hak sahiplerinin destek zararları buna göre hesaplanacaktır.
Ölen kişi, olay öncesinde çalışıp kazanç elde eden biri olmasa dahi, eğer ölmeseydi, genç ise her an durumuna uygun bir iş bulup çalışabileceği olasılığına göre; yaşlı ve emeklilik çağında bir kimse ise, bilgi birikimleri ve deneyimleri ile yakınlarına her an yardım ederek maddi destek olacağı görüşüyle; okul çağında bir çocuk ise ilerde çalışma yaşamına atıldığında yakınlarına maddi destek sağlayacağı varsayımıyla elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve hak sahiplerinin destek zararları buna göre hesaplanacaktır.
e) Hizmet ederek destek sağlama gücü:
Yargıtay kararlarında benimsendiği üzere, yalnız para
vererek değil, hizmet ederek de destek olunabileceğinden, ölen desteğin düzenli
hizmetlerinin de parasal değerlendirmesi yapılmalı, bunun için hesaplamaya esas
bir kazanç birimi belirlenmelidir. Bu konuda Yargıtay kararlarında şu görüşlere
yer verilmiştir:
Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte olmasında zorunluluk yoktur. Çünkü ölenin "hizmet edebilme" güç ve yeteneği de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-959).
Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Davacı, ölen annesinin çocuklarına baktığını, ev işlerini gördüğünü ileri sürerek destekten yoksunluk tazminatı ödetilmesini istemiştir. Gerçekten, hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda da, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, 6098 sayılı B.K. m. 53. maddesine uygun düşer. Öyle ki, desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunmasında zorunluluk yoktur. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir (15. HD. 26.12.1975, 4177-5185, YKD. 1976/7-2029).
Yalnızca maddi yardım değil, aynı zamanda hizmet etmek suretiyle de destek olunabilir. Davacıların öldürülen çocuğunun ev ve tarla işlerinde çalışarak düzenli ve devamlı bir şekilde davacılara yardım ettiği tanık beyanlarıyla sabit olmuştur. Yardımların, mutlaka para veya eşya vererek değil, hizmet etmek suretiyle gerçekleşebileceği gözetilmelidir. (4. HD. 02.12.1988, 6744-10354, Yasa HD. 1989/1-79, no: 33).
Desteğin yardımının yalnız parasal nitelikte olmasında zorunluluk yoktur. Çünkü ölenin "hizmet edebilme" güç ve yeteneği de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-959).
Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Davacı, ölen annesinin çocuklarına baktığını, ev işlerini gördüğünü ileri sürerek destekten yoksunluk tazminatı ödetilmesini istemiştir. Gerçekten, hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda da, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, 6098 sayılı B.K. m. 53. maddesine uygun düşer. Öyle ki, desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunmasında zorunluluk yoktur. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir (15. HD. 26.12.1975, 4177-5185, YKD. 1976/7-2029).
Yalnızca maddi yardım değil, aynı zamanda hizmet etmek suretiyle de destek olunabilir. Davacıların öldürülen çocuğunun ev ve tarla işlerinde çalışarak düzenli ve devamlı bir şekilde davacılara yardım ettiği tanık beyanlarıyla sabit olmuştur. Yardımların, mutlaka para veya eşya vererek değil, hizmet etmek suretiyle gerçekleşebileceği gözetilmelidir. (4. HD. 02.12.1988, 6744-10354, Yasa HD. 1989/1-79, no: 33).
Ölenin, davacının çocuğuna bakması yoluyla yaptığı hizmet
edimleri destek sayılmasını gerektirir. (15. HD. 02.07.1975, 2313-3366, YKD.
1976/9-1346).
Küçük çocuğuna, kaza sonucunda ölen annesinin baktığını ve ölüm sebebiyle destek kaybına uğradığını ileri süren evladın tazminat talebi kabul edilmelidir (4. HD. 18.04.2000, 1691-3562, İBD. 2001/2-580).
Küçük çocuğuna, kaza sonucunda ölen annesinin baktığını ve ölüm sebebiyle destek kaybına uğradığını ileri süren evladın tazminat talebi kabul edilmelidir (4. HD. 18.04.2000, 1691-3562, İBD. 2001/2-580).
Ev hizmetlerini yapan kadının ölümü halinde, koca bu
hizmetlerden yoksun kaldığından, tazminat isteme hakkı vardır (4. HD.
03.10.1966, 4939-8581)
Hiçbir işte çalışmasa bile ev kadını aileye destek sağlar. Ölen kişi herhangi bir geliri ve kazancı bulunmaması nedeniyle aile bütçesine katkısı olmayan bir ev kadınıdır. Ne var ki hiçbir işte çalışmasa dahi ev kadını aileye destek sağladığı, aile içi işlevinin bulaşık ve çamaşır yıkamaktan ibaret bulunmadığında kuşku yoktur. O halde kadının ölümü ile ailenin yoksun kaldığı destek çamaşır ve ütü gibi yalın ev işlerinin parasal karşılığından ibaret sayılmamalı, işlevin tümü değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (4. HD. 22.09.1987,5458-6726)
Ölen kadının kendi ev hizmetlerini yaparak sağlayacağı desteğin belirlenmesi ve uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre uygun bir karar verilmesi gerekir (19. HD. 31.05.1995, 9854-4744)
Hiçbir işte çalışmasa bile ev kadını aileye destek sağlar. Ölen kişi herhangi bir geliri ve kazancı bulunmaması nedeniyle aile bütçesine katkısı olmayan bir ev kadınıdır. Ne var ki hiçbir işte çalışmasa dahi ev kadını aileye destek sağladığı, aile içi işlevinin bulaşık ve çamaşır yıkamaktan ibaret bulunmadığında kuşku yoktur. O halde kadının ölümü ile ailenin yoksun kaldığı destek çamaşır ve ütü gibi yalın ev işlerinin parasal karşılığından ibaret sayılmamalı, işlevin tümü değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (4. HD. 22.09.1987,5458-6726)
Ölen kadının kendi ev hizmetlerini yaparak sağlayacağı desteğin belirlenmesi ve uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre uygun bir karar verilmesi gerekir (19. HD. 31.05.1995, 9854-4744)
Yalnız ev işlerini gören kadın da kocasının desteği
sayılır. Yardımdan yararlanan kimsenin tazminata hak kazanabilmesi için
desteğin ölümünden dolayı yoksulluğa düşmesi gerekli değildir. Durumuna uygun yaşama
tarzında para ile belirlenebilen bir zarara uğraması yeterlidir. Bir kocanın
karısının ölümü sebebiyle BK`nun 45. maddesinin 3. bendine dayanılarak tazminat
istemesi halinde, sözü geçen şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin tayini için,
ölüm nedeniyle bulunduğu durumla, karısı zamansız ölmese idi bulunacağı durumun
karşılaştırılması gerekir (4. HD. 13.04.1976, 3029-3914)
Desteğin ev kadını olması destekten yoksun kalanların
aleyhine bir durum yaratmaz. Destek ev hizmetleriyle de diğer aile bireylerinin
yaşamını kolaylaştıracağından ve onlara katkı yapacağından bundan yoksun kalan
hak sahiplerinin tazminat isteme hakları vardır (4. HD. 14.05.1998, 323-3373,
Yasa, HD., 1996/1-61, no: 23).
Davacıların ölen desteği ev kadını olup, ayrı bir
gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıların yoksun kaldıkları
destek tazminatı hesaplanırken aylık net asgari ücret esas alınmalıdır (4. HD.
26.06.2001, 4162-6826)
Davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir işte çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse bulunması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olmaması halinde, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir (4. HD. 06.04.2000, 1095-3151)
5- Destekten yoksunluk:
Davacının emekli öğretmen ve emekli eşi olması, desteğin ise hiçbir işte çalışmayıp dul maaşı ile geçimini sağlayan bir kimse bulunması nedeniyle, davacının desteğe ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemi reddedilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir. Desteğin yaşı itibariyle, bir ev kadını olarak elde edebileceği geliri belirlenmeli, bunun mümkün olmaması halinde, desteğin asgari ücret düzeyinde geliri olabileceği benimsenerek, bu miktar üzerinden destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmalı, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir (4. HD. 06.04.2000, 1095-3151)
5- Destekten yoksunluk:
Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmenin koşulları
ve buna ilişkin Yargıtay kararlarından seçtiğim örnekler şöyledir:
a) Ölenin, düzenli ve sürekli (parasal veya bedensel)
yardımından yoksun kalanlar destek tazminatı isteyebilirler:
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmolunması için
davacının bu ölüm olayı ile ölenin düzenli ve sürekli yardımından yoksun kalmış
bulunması gerekir (10. HD. 01.06.1976, 75/10082-76/4265, YKD. 1976/8-1169).
Destekten yoksun kalma davalarında, ödence alacaklısı,
ölenin eylemli olarak ve düzenli bir biçimde sağlığında geçimini kısmen veya
tamamen sağladığı kimsedir. Bu tür davalarda, olayların olağan akışına göre,
eğer ölüm olayı olmasaydı az çok yakın bir gelecekte de bu yardımın sağlanması
durumu söz konusu olmalıdır (10. HD. 24.03.1975, 1017-1657, YKD. 1976/9-1315).
Davalının haksız eylemi sonucu ölenin, davacıların
eylemli desteği olduğu sabit olduğuna göre, davacıların destekten yoksun kalma
tazminatı isteme hakları vardır (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD.
1980/10-1442, no: 546).
Destekten yoksun kalındığının kabul edilebilmesi için,
ölüm gerçekleşmemiş olsa idi herhangi bir karşılık beklemeksizin eşya, hizmet,
para yoluyla yardım ve bakımın devam edeceğinin güçlü olasılık içinde ve
yardımın sürekli ve düzenli olması gerekir" (19. HD. 09.12.1993,
1310-8420, YKD. 1994/11-1816).
Destekten yoksun kalma ödencesinin koşullarından biri, ölenin destek olduğunun veya olabileceğinin gerçekleşmesidir (4. HD. 30.01.1986, 85/9525-86/710, YKD. 1986/9-1283).
Destekten yoksun kalma ödencesinin koşullarından biri, ölenin destek olduğunun veya olabileceğinin gerçekleşmesidir (4. HD. 30.01.1986, 85/9525-86/710, YKD. 1986/9-1283).
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak
ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma
düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat
çeşididir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Destek sayılabilmek için bakımın eylemli olması ve
ölümden sonra da düzenli biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir (HGK.
21.04.1982, 1979/4-1528 E. - 1982/412 K., YKD. 1982/8-1076).
b) İleride bakım gücüne kavuşacağı ve yakınlarına yardım
edeceği kesin olan kişinin ölümüyle, onun varlığından yoksun kalanlar da destek
tazminatı isteyebilirler:
Varsayımlı destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde ileride kurulacak bakma ilişkisi uyarınca bakması beklenir kimsedir. Varsayımlı desteğin ölümü durumunda, destek süresinin başlangıcı, desteğin bakım gücüne kavuşacağı beklenen (olası) güne göre belirlenir. Ölen çocuk ise, ana ve babanın, yapmakla zorunlu oldukları yetiştirme ve bakım giderlerinin zarar tutarından indirilmesi gerekir (15. HD. 29.12.1975, 4543-5216, YKD.1976/5-721).
Ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde bakım gücüne kavuşarak eylemli ve düzenli destek sağlaması beklenen kimse de destek kabul edilir (HGK. 21.04.1982, 79/4-1528 E. 82/412 K. (YKD. 1982/8-1076).
Ölen çocuğun, gelecekte ana-babasına bakacağı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde beklenebiliyorsa, çocuk onlar için destektir (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-958).
Varsayımlı destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde ileride kurulacak bakma ilişkisi uyarınca bakması beklenir kimsedir. Varsayımlı desteğin ölümü durumunda, destek süresinin başlangıcı, desteğin bakım gücüne kavuşacağı beklenen (olası) güne göre belirlenir. Ölen çocuk ise, ana ve babanın, yapmakla zorunlu oldukları yetiştirme ve bakım giderlerinin zarar tutarından indirilmesi gerekir (15. HD. 29.12.1975, 4543-5216, YKD.1976/5-721).
Ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla birlikte, ilerde bakım gücüne kavuşarak eylemli ve düzenli destek sağlaması beklenen kimse de destek kabul edilir (HGK. 21.04.1982, 79/4-1528 E. 82/412 K. (YKD. 1982/8-1076).
Ölen çocuğun, gelecekte ana-babasına bakacağı, yaşamın ve olayların normal akışı içinde beklenebiliyorsa, çocuk onlar için destektir (4. HD. 20.03.1986, 1585-2553, YKD. 1986/7-958).
Anne ve babanın çocukları kaç tane olursa olsun, maddi
durumları ne derecede bulunursa bulunsun ve hatta mahkemenin kabulü gibi
gelecekleri kurumlarca güvence altına alınmış olsa dahi, bir gün yoksulluğa
düşüp düşmeyeceklerini ve çocuklarının maddi yardımına muhtaç olup olmayacaklarını
önceden kestirmek ve bu konuda kesin yargıya varmak mümkün değildir. Davacı
annenin ev kadını olması ve davacı babanın da, herhangi bir sebepten dolayı
emeklilikten önce işinden ayrılma zorunda kalabileceği göz önünde tutulursa,
ilerde çocuklarının maddi desteğine muhtaç olabileceklerinin kabulü hayatın
olağan akışına uygun düşer. (HGK. 17.10.1973, 1971/4-899 E. 798 K.)
c) Destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı ve
bağımsız bir haktır:
Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Bu nedenledir ki akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD.1980/10-1442, no: 546).
Yoksun kalınan yardımın sağlanması amacını taşıyan bu tazminatta, mirasçı olmak ve ölen yönünden nafaka yükümlüsü bulunmak gerekli değildir. Bugün yapılmasa dahi ilerde yapılacağı kesin ise tazminata hükmetmek gerekir (11. HD. 30.01.1975, 74/4701-75/575, YKD. 1975/6-96).
Destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Bu nedenledir ki akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz (4. HD. 16.09.1980, 7095-9564, Yasa HD.1980/10-1442, no: 546).
Yoksun kalınan yardımın sağlanması amacını taşıyan bu tazminatta, mirasçı olmak ve ölen yönünden nafaka yükümlüsü bulunmak gerekli değildir. Bugün yapılmasa dahi ilerde yapılacağı kesin ise tazminata hükmetmek gerekir (11. HD. 30.01.1975, 74/4701-75/575, YKD. 1975/6-96).
Destekten yoksunluk tazminatı, nitelikçe, üçüncü kişilere
desteğin gelir ve yardımından yoksun kalmaları nedeniyle tanınmış bağımsız bir
hak olup, mirasçılık sıfatı ve miras hukuku ile bir ilgisi yoktur. Çünkü bu hak
mirasçılık sıfatından değil, eylemli olarak destek olanın ölümü nedeniyle, onun
gelir ve yardımından yoksun kalma ya da farazi destek olma olgusundan
kaynaklanmaktadır. Görülüyor ki, B.K. 45.
maddesinde sözü geçen destek kavramı, hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir
durumu hedef tutar ve hısımlığa veya yasanın nafakaya ilişkin hükümlerine
dayanmaz. Bir kimseye, sadece eylemli ve düzenli olarak, geçimini kısmen veya
tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların akışına göre, eğer ölüm
olmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse
destek sayılır. O halde, estek sayılabilmek için bakımın (yardımın) eylemli
olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması
yeterlidir (HGK. 25.05.1984, E. 1982/9-301 - K. 1984/619, YKD. 1986/5-630).
Destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya
hayatta kalanların kişiliklerinde doğan bir haktır; bu hak onlara ölenden
geçmiş değildir. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölenin mirası arasında da
herhangi bir ilgi kurulamaz. (4. HD. 12.12.1957, 7163-7371)
d) Mirasın reddedilmiş olması veya mirastan feragat
edilmesi, destek tazminatı istenmesine engel değildir:
Davacılar ölenin eşi ve çocuklarıdır. Terekenin borca
batık olması nedeniyle ölenin mirasını reddetmiş olmaları, destekten yoksun
kalma ve manevi tazminat davasının incelenip esas hakkında karar verilmesine
engel değildir. Mahkemenin, davacıların mirası reddetmelerinden dolayı davayı
reddetmesi yanlıştır (4. HD. 21.05.1992, 3944-6778) (YKD.1992/9-1351).
Mirasın reddedilmesi, destekten yoksun kalma tazminatının
istenmesine engel değildir. Borçlar Yasası 45. maddesi 2. fıkrasının açık
hükmüne göre, ölüm sonucu diğer kimseler ölenin yardımından yoksun kaldıkları
takdirde, kendilerine maddi tazminat verilmesi gerekir. Ölüm sonucu ölenin
yardımını kaybedenlerin haklarını düzenleyen bu maddede yardımdan amaç, bir
kimseye hatta yasaca zorunlu olmasa bile düzenli yardımda bulunmaktır.
Mahkemece yukarda anılan madde hükmünden yalnız ölenin mirasçılarının
yararlanabileceği anlayışından hareketle ve mirasın reddedilmiş bulunması
nedenine dayanılarak maddi tazminata ilişkin isteğin reddedilmesi yasaya
aykırıdır. (4. HD. 18.10.1973, 10302-8845)
e) Ölüm nedeniyle hak sahiplerine sosyal güvenlik kurumlarınca gelir bağlanmış olması, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel değildir:
6098 sayılı B.K. m. 53. maddesi ile düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya zarar görenin tazminat isteyebileceğine ilişkin kuralın bir istisnasıdır. Bu hüküm ile olaydan dolaylı olarak zarar görene de tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Ölümün sonucu olarak, ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek, yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat biçimidir. Tazminatın saptanmasında göz önünde bulundurulacak hususlardan biri de, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümünden önce onun geniş yardımları sonucu sürdürdüğü aşırı masrafları gerektiren, savurgan bir yaşam şeklinin devam ettirilmesi değil, toplum içindeki sosyal durumuna uygun yaşantısını sürdürebilmesi için desteğinin olanakları içinde yapabileceği para ile değerlendirilebilir yardımın belirlenmesidir.
e) Ölüm nedeniyle hak sahiplerine sosyal güvenlik kurumlarınca gelir bağlanmış olması, destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel değildir:
6098 sayılı B.K. m. 53. maddesi ile düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya zarar görenin tazminat isteyebileceğine ilişkin kuralın bir istisnasıdır. Bu hüküm ile olaydan dolaylı olarak zarar görene de tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Ölümün sonucu olarak, ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek, yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat biçimidir. Tazminatın saptanmasında göz önünde bulundurulacak hususlardan biri de, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümünden önce onun geniş yardımları sonucu sürdürdüğü aşırı masrafları gerektiren, savurgan bir yaşam şeklinin devam ettirilmesi değil, toplum içindeki sosyal durumuna uygun yaşantısını sürdürebilmesi için desteğinin olanakları içinde yapabileceği para ile değerlendirilebilir yardımın belirlenmesidir.
Ölenin yardım ettiği ve bakıp gözettiği kişilerin bu ölüm
nedeni ile malvarlıklarında çoğalma olabilir. Ölen T.C. Emekli Sandığı
iştirakçilerinden ise hayatta kalan yakınlarına 5434 Sayılı Yasanın öngördüğü
dul ve yetim maaşı bağlandığı gibi toptan ödeme de yapılmış olabilir. Bu dul ve
yetim maaşları veya yapılan toptan ödeme, destekten yoksun kalma tazminatı gibi
hayatta kalanın şahsına bağlıdır, ölenin terekesine dahil değildir; mirasın
reddedilmiş olması, maaşların alınmasına engel olmaz. İşte bu ortak nitelikleri
itibariyle destekten yoksun kalma tazminatı saptanırken dul ve yetim
maaşlarının peşin sermaye değerlerinin veya toptan ödeme yapılmış ise ödenmiş
bu paranın nazara alınıp alınmayacağı çözümlenmesi gereken sorundur.
Çoğunluğun benimsediği
görüş, T.C. Emekli Sandığı Kanunu`nun 129. maddesinde bir hesaba sayılmanın
öngörülmediği, aksine madde metninin açık olduğu ve zarar veren kişinin T.C.
Emekli Sandığı`nın ödediği paranın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı
tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği biçiminde belirlenmiştir. Gerçekten,
haksız eylem sonucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli
olarak belirli bir miktar para kesilerek Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin
bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın
tamamını açılan davada ödemelidir.
Sonuç: Ölenin bakmakta olduğu veya ilerde bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında, T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK. 06.03.1978 gün 1/3 sayılı kararı.)
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat türüdür. Sosyal Sigortalar Kurumu`nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerinin destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyeceği Yargıtay`ın kökleşmiş içtihatları gereğidir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Sosyal Sigortalar Kurumu emeklisi iken trafik kazasında yaşamını yitiren kişinin eşine, ölüm sigortası kolundan bağlanan dul aylığı, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi nedensellik bağı da yoktur (4. HD. 23.05.1989, 1308-4696, Yasa H.D.1989/9-1232, no: 522).
Sonuç: Ölenin bakmakta olduğu veya ilerde bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında, T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK. 06.03.1978 gün 1/3 sayılı kararı.)
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölen kişinin yardım ve desteğinden yoksun kalan kimselerin muhtaç duruma düşmelerini önlemek için sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat türüdür. Sosyal Sigortalar Kurumu`nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerinin destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyeceği Yargıtay`ın kökleşmiş içtihatları gereğidir (11. HD. 27.04.1982, 1762-1988, YKD. 1982/7-954).
Sosyal Sigortalar Kurumu emeklisi iken trafik kazasında yaşamını yitiren kişinin eşine, ölüm sigortası kolundan bağlanan dul aylığı, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi nedensellik bağı da yoktur (4. HD. 23.05.1989, 1308-4696, Yasa H.D.1989/9-1232, no: 522).
f) Ölenin yakınlarının varlıklı kimseler olmaları,
destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir:
Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla
ve yeterli derecede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları,
destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Nitekim destekten
yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın evde ailesine
yardımcı olması, her türlü hastalık ve sıkıntılarında yardıma koşması maddi
desteğin kapsamında kabul edilmelidir. (19. HD. 06.10.1992, 2629-4737, YKD.
1993/2-249)
Ana ve babanın ihtiyaçları olmasa dahi, evladın onlara yardım etmesi, yaşamın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Bu yardımın mutlaka geçimlerini sağlamaya yönelik olması da gerekmez. Yoksun kalınan yardım miktarının belirlenmesinde, davacıların yalnız içinde bulundukları hayat standardına göre değil, yardım yapacak olanın kazancının artması ve ödeme olanağının fazlalaşması unsurları da dikkate alınmalıdır (11. HD. 18.05.1974, 1820-1686, YKD. 1975/12-53).
Ana ve babanın ihtiyaçları olmasa dahi, evladın onlara yardım etmesi, yaşamın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Bu yardımın mutlaka geçimlerini sağlamaya yönelik olması da gerekmez. Yoksun kalınan yardım miktarının belirlenmesinde, davacıların yalnız içinde bulundukları hayat standardına göre değil, yardım yapacak olanın kazancının artması ve ödeme olanağının fazlalaşması unsurları da dikkate alınmalıdır (11. HD. 18.05.1974, 1820-1686, YKD. 1975/12-53).
Destekten yoksun kalma tazminatına hükmedebilmek için,
davacının yardıma muhtaç durumda olması şart değildir. Bir başka deyişle,
zengin bir kimseye, örneğin, oğlunun belli zamanlarda verdiği veya ilerde
vermesi olası yardımlardan, hatta olağan hediyelerden yoksun kalması dahi bir
zarar oluşturur. Geçim sıkıntısı olmayan bir kimsenin, bir yakınını
kaybetmesinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı isteyemeyeceğinin
kabulü, Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesi 2`nci fıkrası hükmünün amacına
aykırı düşer. (11. HD. 06.12.1974, 3301-3477, YKD.1976/3-346)
III- DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATINDA "YOKSUN
KALINAN" NEDİR?
Yukarıdan beri yapılan açıklamalarla ve Yargıtay kararlarından örneklerle, kimlerin "destek" sayılacağını ve kimlerin hangi koşullarda "destekten yoksun kalma tazminatı" isteyebileceklerini belirtmeye çalışıldı. Şimdi, konuya daha bir açıklık getirmek ve bir ayıklama yapmak isteğiyle bir soru ortaya koyuyor ve diyorum ki: Yoksun kalınan nedir? Aşağıda bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalarla ve Yargıtay kararlarından örneklerle, kimlerin "destek" sayılacağını ve kimlerin hangi koşullarda "destekten yoksun kalma tazminatı" isteyebileceklerini belirtmeye çalışıldı. Şimdi, konuya daha bir açıklık getirmek ve bir ayıklama yapmak isteğiyle bir soru ortaya koyuyor ve diyorum ki: Yoksun kalınan nedir? Aşağıda bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım.
Bilim çevrelerinde ve Yargıtay kararlarında "yoksun
kalınan" konusunda bugüne kadar ortaya konulan görüşleri bir araya
getirdiğimizde, bazılarının yaşam gerçekleriyle bağdaşmadığını, çağın gerisinde
kaldığını; öğreti ile uygulama arasında kopuklukların süregeldiğini ve
malvarlığı eksilmesi anlayışına aşırı bağlılık nedeniyle "insanın değeri"nin
göz ardı edildiğini gözlemlenmiştir. Şunu mutluluk duyarak belirtelim ki, bugün
Yargıtay kararlarıyla gelinen nokta olumlu ve umut vericidir. Bunun
ayrıntılarını ve karar örneklerini aşağıda açıklanacaktır.
1- Yoksun kalınan, ölenin malvarlığı değil, bedensel ve düşünsel destekliğidir.
En sonra söylenmesi gerekeni en başta söyleyelim: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, haksız eylemle yok edilen ölenin malvarlığı ve sabit gelirleri değil, onun "insan" olarak varlığı ve çalışma gücü olduğundan, bu gücün sağlığında çalışarak elde ettiği veya eğer yaşasaydı ilerde işinde ve mesleğinde ilerleme derecesine göre elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve destekten yoksunluk hesapları bu kazançlara göre değerlendirilecektir. Haksız eylemin neden olduğu zararlar ile ölenin mirası ve gelirleri arasında "nedensellik bağı" bulunmadığından, bunlar tazminat hesabında gözetilmeyecek; yalnızca ölenin beyin ve beden gücüyle "çalışarak" sağladığı ya da ilerde sağlayabileceği kazançlar üzerinden destek tazminatı hesaplanacaktır. Veya ölen kişi eylemli çalışmasına son vermiş olsa bile, onun beden ve beyin gücünden (bilgi ve deneyimlerinden) yararlanma olanaklarının yitirilmiş olması da maddi bir zarar olarak değerlendirilecektir. Ya da ileri yaşta olmalarına bakılmayıp, yakınlarına "hizmet ederek" destek sağlamaktalar ise, örneğin ileri yaştaki eşler birbirlerine hizmet ve yardım ederek destek olmaktalar ise, bunların dahi zarar kavramı içerisinde parasal değerlendirmesi yapılacaktır.
1- Yoksun kalınan, ölenin malvarlığı değil, bedensel ve düşünsel destekliğidir.
En sonra söylenmesi gerekeni en başta söyleyelim: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, haksız eylemle yok edilen ölenin malvarlığı ve sabit gelirleri değil, onun "insan" olarak varlığı ve çalışma gücü olduğundan, bu gücün sağlığında çalışarak elde ettiği veya eğer yaşasaydı ilerde işinde ve mesleğinde ilerleme derecesine göre elde edebileceği kazançlar araştırılacak ve destekten yoksunluk hesapları bu kazançlara göre değerlendirilecektir. Haksız eylemin neden olduğu zararlar ile ölenin mirası ve gelirleri arasında "nedensellik bağı" bulunmadığından, bunlar tazminat hesabında gözetilmeyecek; yalnızca ölenin beyin ve beden gücüyle "çalışarak" sağladığı ya da ilerde sağlayabileceği kazançlar üzerinden destek tazminatı hesaplanacaktır. Veya ölen kişi eylemli çalışmasına son vermiş olsa bile, onun beden ve beyin gücünden (bilgi ve deneyimlerinden) yararlanma olanaklarının yitirilmiş olması da maddi bir zarar olarak değerlendirilecektir. Ya da ileri yaşta olmalarına bakılmayıp, yakınlarına "hizmet ederek" destek sağlamaktalar ise, örneğin ileri yaştaki eşler birbirlerine hizmet ve yardım ederek destek olmaktalar ise, bunların dahi zarar kavramı içerisinde parasal değerlendirmesi yapılacaktır.
Eğer ölenden ticarethane, şirket, fabrika, atölye,
çiftlik, taşınmaz gelirleri gibi yönetilmeyi ve sürekli izlenmeyi gerektiren iş
ve işyerleri kalmışsa, bunlar hak sahiplerini zenginleştirmiş olsa bile, (bazı
yanlış görüşlerin aksine) miras ve miras geliri olarak tazminat hesabına
katılmayacak; tazminatın kazanç unsuru, ölenin çalışma gücünden veya bilgi ve
deneyim birikiminden yoksunluğun derecesine göre belirlenecektir. Ölenin yaptığı
işleri, ölüm sonrasında bir başkası üstlenmişse, bu kişi yakınlardan biri olup
da kendisine bir ücret ödenmese dahi, ödenmesi gereken ücret ilgili meslek
kuruluşlarından veya ticaret odasından sorularak tazminat hesabı buna göre
yapılacak; böylece ölenin bedensel ve düşünsel varlığından yoksunluk
değerlendirilmiş olacaktır.
Öte yandan,Yargıtay kararlarına yerleşen ve kökleşen
"hizmet ederek" de destek olunabileceğine, maddi destekliğin yalnızca
parasal olarak düşünülmemesi gerektiğine ilişkin görüş ve anlayış çerçevesinde
de "yoksun kalınan"ın ölen kişinin "bedensel varlığı"
olduğu sonucuna varılacaktır.
2- Ölenin mirası veya miras geliri ile haksız eylemin neden olduğu
"yoksunluk" arasında bir bağ kurmak yanlıştır:
Yukarıdaki bölümlerde Yargıtay kararlarından örneklerle
belirtildiği gibi, destekten yoksunluk mirasçılık sıfatından ayrı bağımsız bir
haktır; mirasın reddedilmesi, mirastan feragat edilmesi, terekenin borca batık
olması gibi durumlar destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel olmayacağı
gibi, davacıların gelirlerinin pek fazla ve varlıklı kişiler olmaları da destek
tazminatı istenmesine engel değildir. Çünkü ölenin mirası ile yakınlarını
"onun bedensel varlığından" yoksun bırakan haksız eylem arasında asla
"nedensellik bağı" kurulamaz. Geçmişte (ve halen) bazı bilim
çevrelerinin benimsedikleri görüşleri ve bu görüşlerin etkisinde oluşturulan
bazı Yargıtay kararlarını yanlış ve yanıltıcıdır. Bu yanlışlardan en çarpıcı ve
yanıltıcı olanları ise "mirasın veya miras gelirlerinin, destek görenlerin
bakım ihtiyacını kaldırdığı ölçüde tazminat isteme hakları bulunmadığı"
veya " mirastan elde edilen yararların bakım ihtiyacını kaldırdığı ölçüde
zarardan düşülmesi gerektiği" ya da "mirastan sağlanan gelirlerin
denkleştirilmesi gerektiği" biçimindeki görüş ve anlayışlardır ve bunlar
asla hak ve adalet kavramı ile bağdaşmamakta, haksız eylemin neden olduğu
"yoksun kalma" gerçeğine ters düşmekte; haksız eylem sorumlularını
tazminat ödemekten kurtarma ya da daha az tazminat ödemelerini sağlama, onları
adeta ödüllendirme amacına yönelik bir sonuç vermektedir.
Oysa, gene bilim çevrelerinde yer alan doğru görüşlerde
belirtildiği üzere: "Zarar verici olay gerçekleşmeseydi bile, destek er
veya geç nasıl olsa bir gün ölecek ve zarar gören, mirasçı veya vasiyet
alacaklısı sıfatıyla miras veya vasiyet alacağına sahip olacaktı. Öte yandan,
mirasçılık kanundan doğan bir haktır. Bu nedenle, mirasçının kanun gereği nasıl
olsa bir gün iktisap edeceği mirası, yarar saymak mümkün değildir. Kaldı ki,
zarar verenin, haksız bir eylemle öldürdüğü bir kimsenin mirasçısına kalan
servetinden denkleştirme yoluyla yararlanması, hukuk duygusunu da incitecek
niteliktedir. Diğer taraftan, mirasçılık, zarar verici olayın sonucu değil,
ölüm olayının bir sonucudur. Kanun, mirasın miras bırakanın ölümüyle
açılacağını öngörmüştür (MK. 517/I). Bu itibarla zarar veren, kanunda öngörülen
bu hükme dayanamaz. Ayrıca, mirasçı kavramıyla desteklenen, yardım gören
kavramları da birbiriyle eş kavramlar değildir. 6098 sayılı B.K. m. 53, mirasçı
deyimini değil, ölenin desteğinden yoksun kalanlar deyimini kullanmıştır.
Görülüyor ki, desteklenen kişinin mutlaka mirasçı olması şart değildir.
Nihayet, sorumlunun zarar verici öldürme olayı, miras bırakan desteğin daha
önce ölümüne sebep olmakla onun malvarlığının ve dolayısıyla terekesinin artma
ihtimalini de önlemiş bulunmaktadır. Destek, zarar verici olay sonucu ölmeseydi
belki daha uzun yıllar yaşayacak ve miras mallarını artıracaktı. Erken ölüm
sonucu bu imkan önlenmiştir".
Aşağıda verilen Yargıtay karar örneklerinde, kendiliğinden gelir getirmesi olanaksız malvarlıklarının ölen tarafından yönetildiğinin ve miras bırakanın ölümü ile onun bu "yönetme" işlevinden (beden ve beyin gücünden) yoksun kalındığının göz ardı edildiği ve bu yüzden destek zararının miras geliri ile karşılanmış sayılması gibi yanlış bir sonuca varıldığı gözlemlenecektir:
Aşağıda verilen Yargıtay karar örneklerinde, kendiliğinden gelir getirmesi olanaksız malvarlıklarının ölen tarafından yönetildiğinin ve miras bırakanın ölümü ile onun bu "yönetme" işlevinden (beden ve beyin gücünden) yoksun kalındığının göz ardı edildiği ve bu yüzden destek zararının miras geliri ile karşılanmış sayılması gibi yanlış bir sonuca varıldığı gözlemlenecektir:
4. HD. 09.10.1985 gün 6201-7968 sayılı kararında, ölenin
çiftlik sahibi olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle karısının miras payı
hesaplanarak destek tazminatından indirim yapılması gerektiği sonucuna
varılırken, bu çiftliği ölenin işlettiği ve ölümle onun bu işlevinden yoksun
kalındığı göz ardı edilmiştir.
4. HD. 23.04.1981 gün 2594-5639 sayılı kararında, davalı
tarafından öldürülen destekten tapulu ve tapusuz taşınmazlar kaldığı ve
bunlardan otuz dönüm tarlanın davacının payına düştüğü, ayrıca ikiyüz
metrekarelik plastik sera bulunduğu, bu serada sulu tarım yapılarak sebze
üretildiği açıklandıktan sonra, bu miras gelirlerinin destekten yoksunluk tazminatından
indirilmesi gerektiği sonucuna varılmış; bununla yetinilmeyip bir de
desteklerini yitiren davacıların kendilerine kalan mirası, gelir sağlayacak
duruma getirmekten kaçınmış olup olmadıklarının incelenmesi istenmiştir. Bu
kadarını da fazla bularak, diyoruz ki, ölen kişi tarım işletmecisi olduğuna
göre, mirasçıları onun beden ve beyin gücünden yoksun kalmışlardır. Tazminatın
konusu bu yoksunluktur. Hesaplamada gözetilecek olan miras gelirleri değil,
ölenin bir tarım işletmecisi (çiftçi) olarak bedensel katkısıdır. Yörenin
Ziraat Odası`ndan bir çiftlik veya sera işletmecisinin çalışması karşılığı
dönem kazançlarının ne olabileceği sorulacak ve bildirilen kazançlara göre
destekten yoksunluk tazminatı hesaplanacaktır. Bu tür hesaplamada, taşınmaz ya
da sera işletmesinin gelirleri kazanç unsuruna katılmayacağı için, indirim de
söz konusu olmayacaktır. Öte yandan, yargıyı asla ilgilendirmemesi gereken
"davacıların babalarından kalan arazileri iyi işletip
işletmediklerinin" araştırılmasına da gerek kalmayacaktır.
15. HD. 14.03.1975 gün 1334-1453 sayılı kararında da,
davacılara ölen desteklerinden yetmiş dönüm arazi kaldığı, bunun semerelerinin
maddi tazminattan düşülmesi gerektiği sonucuna varılmış; arazileri kimin
işleteceği ve miras bırakanın tarım işlerine bedensel katkısı hesaba
katılmamıştır. Burada da destek tazminatının hesabında gözetilecek olan, miras
gelirleri değil, ölenin beden gücünden yoksunluğun bedelidir. Şöyle de
denebilir: Ölenin yerine tarım işlerinde çalıştırılacak kişiye ödenmesi gerekli
ücret, destekten yoksunluk tazminatının unsuru olacaktır.
15. HD. 15.09.1974 gün 710-748 sayılı kararında
açıklandığına göre, çok zengin bir adam olan ölen kişiden birçok fabrika ve
müessese kalmıştır. Bu nedenle, ölümün, işlerin yürütülmesine ne oranda etki
yapacağının, mirasçıların bu işleri yürütüp yürütemeyeceklerinin araştırılması,
işletmelerin yılda ne kadar net gelir getireceklerinin hesaplatılması; desteğin
sağlığında elde ettiği gelirin miras geliri olarak ölümden sonra da devam edip
etmeyeceği üzerinde durulması, bu gelirlerin tazminattan indirilmesi, eğer bu
tazminat miras gelirleri ile karşılanıyorsa davanın reddedilmesi istenmiştir.
Elbette ki bu kararda da göz ardı edilen, birçok fabrika ve müessesenin sahibi
olan desteğin bir girişimci ve sanayici olarak bilgisi, becerisi, deneyimi,
yaratıcılığı ile bunca malvarlığına sahip oluşundaki beyin gücüdür. Yoksun
kalınan bu güçtür. Bunu malvarlığıyla ve mirasla karıştırmamak gerekir. Burada
da yapılacak olan, miras gelirlerini işin içine katmadan, bu çapta bir iş
adamının (zenginliği ve malvarlığı dışında) beden ve beyin gücüyle
"çalışarak" sağladığı kazançların ne düzeyde olacağının Ticaret ve
Sanayi Odalarından sorulması ve alınacak yanıta göre destekten yoksunluk
tazminatının hesaplanmasıdır. Burada da hesap unsurlarına miras gelirleri
katılmayacağı için, indirim de söz konusu olmayacaktır. Bu arada uzun ve
gereksiz araştırmalarla davalar uzamayacak, kısa sürede sonuca varılacaktır.
4. HD. 15.04.1968 gün 3518 sayılı kararında da, ölüm
sonucu bakkal dükkanı davacıların üzerine miras yoluyla geçmiş bulunmasına
göre, bu miras gelirinin hesaplanacak tazminat tutarından mahsup edilmesi
gerekir, denildikten sonra, bakkal dükkanının davacılar veya üçüncü kişi eliyle
işletilmesi halinde zorunlu giderler çıkarıldıktan sonra elde edilecek gelirin,
miras bırakanın elde ettiği gelirden daha az bulunması halinde aradaki farkın
davacıların hak kazanabileceği tazminatın hesaplanmasında esas alınması
gerekeceği açıklaması yapılmıştır. Bu karar tümüyle yaşam gerçeklerine aykırı
olduğu gibi, istenilen hesaplamaların yapılabilmesi neredeyse olanaksızdır. Her
şeyden önce, mirasçıların bakkal dükkanı işletmeye istekli olmamaları durumunda
yargının bunu zorlamaya hakkı yoktur. Üçüncü kişi ile anlaşma yapılması bakkal
dükkanının devri anlamına gelir. Bu devirden ele geçecek para ile haksız eylem
sonucu ölenin bedensel varlığının ortadan kaldırılmış olması ve çalışma gücünün
yok edilmesi arasında bir bağ kurulamaz. Burada da yoksun kalınan ölenin
"çalışarak " elde ettiği kazançlardır. Tazminatın hesap unsurunu
oluşturacak bu kazançların nasıl belirleneceğine gelince: Bakkallar Esnaf
Odasından bakkal dükkanı işleten bir kimsenin veya bir tezgahtarın olay
tarihinden rapor (hüküm) tarihine kadar aylık ve yıllık kazançlarının ne olabileceği
sorulacak ve alınacak yanıttaki rakamlar üzerinden destek tazminatı
hesaplanacaktır.
4. HD. 12.12.1966 gün 8495-10612 sayılı kararında, ölenin
bir sebze bahçesi bulunduğu ve bu bahçenin gelirinden davacıların ölümden sonra
da faydalanmakta oldukları ileri sürülmesine göre, miras gelirinin tazminattan
mahsup edilmesinden sonra arada bir eksilme varsa bunun hesaplanması, geriye
ödenecek bir miktar kalmışsa ancak ona hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılıp,
adeta haksız fiil sorumluları korunup kollanmıştır. Üstelik bu karar da,
ötekiler gibi, yaşam gerçeklerine aykırıdır. Önce, bir sebze bahçesi
kendiliğinden gelir getirmez. Sebzecilik zor iştir. İklim koşullarından
etkilenme nedeniyle her yıl aynı ürün alınamaz. Alınsa bile piyasa koşulları
değiştiğinde satış olanakları ortadan kalkmış ya da çok düşük fiyatlar verilmiş
olabilir. Bütün bu koşullar dikkate alındığında bir "gelir" hesabı
yapılması neredeyse olanaksızdır. İkincisi, mirasçılar sebzecilik yapmak
zorunda değillerdir; onlardan böyle bir şey istemeye kimsenin hakkı yoktur.
Çözüm: Burada da yoksun kalınan ölenin bedensel varlığı, beden gücü ve
"çalışarak" elde ettiği kazançlardır. Ölen sebzecilik yaptığına göre,
ilgili meslek kuruluşundan bir "bahçıvan"ın, bir "sebze
tarımcısının" olay tarihinden rapor (hüküm) tarihine kadar aylık ve yıllık
ortalama kazançları sorulacak; destekten yoksunluk tazminatı bu kazançlar
üzerinden hesaplanacaktır. Bu hesaplamada, miras gelirlerini işin içine
karıştırmak gereksizdir; yalnızca ölenin beden gücünün ürünü olan kazançlar
üzerinden tazminat hesaplanacağından, bir indirim de söz konusu olmayacaktır.
Yaşam gerçekleriyle bağdaşmayan ve can zararlarının
hesaplanmasında haksızlıklara yol açan bu yanlış kararlara, günümüzde pek
rastlanmamakta oluşu adil yargılamada epey yol alındığını göstermektedir.
Aşağıda vereceğimiz, çok yeni tarihli karar örneklerinde doğru saptamalar
yapıldığı; ölenin "çalışarak" beden ve beyin gücüyle elde ettiği
kazançların destek tazminatının hesap unsurunu oluşturduğu gözlemlenecektir.
3- Ticaret ve sanayi işletmeleri ile çiftlikler kendiliklerinden
gelir getirmez; ölümle onları yönetenden yoksun kalınmıştır:
Yukarıda da belirtildiği gibi, her malvarlığının mutlaka
bir yöneteni vardır. Malvarlığının sahibi aklını ve bedenini kullanarak onu
yönetir, artırır, eksiltir; ticaret veya sanayi işletmesi ya da çiftlik
kendiliğinden gelir getirmez; bilgi, deneyim birikimi ile girişim becerileri o
malvarlıklarının kazanılmasını ve elde tutulmasını sağlamıştır. Ölümle
malvarlıklarının ve işletmelerin yönetim gücünden yoksun kalınmıştır. Bu
nedenle tazminat hesabının ölçüsü, ölen kişinin "beden ve beyin gücünden
yoksun kalınması" olacaktır. Bu konuda Yargıtay kararlarından seçilen şu
örnekler konuya açıklık getirici niteliktedir:
Yargıtay 4. HD.14.02.2002 gün 2001/10851-2002/1841 sayılı
kararına göre: "Desteğin ölümü ile aile şirketi niteliğindeki servis
şirketinin işleyişinde onun bedeni ve fikri katkısı ile sağladığı gelir
(kazanç) ortadan kalkmış, servis şirketi faaliyetine devam ettiğinden kazanç
tamamen ortadan kalkmamıştır. Bu nedenle şirketin işleyişine desteğin fikri ve
bedeni katkısı gözetilerek desteğin kazancının belirlenmesi gerekir".
Yine 4. HD.06.12.2001 gün 11942-12312 sayılı kararında
"Desteğin, bir şirkette pay sahibi olduğu, destek yerine başka bir kişinin
çalıştırılması durumuna göre destekten yoksun kalma tazminatı
hesaplanacağı" açıklanmıştır.
4. HD.15.01.2002 gün 12625-364 sayılı kararına göre:
"Çiftçilik ve besicilik yapan desteğin bu işlerden elde ettiği gelirlere
göre değil, onun salt bu işleri yapmasından dolayı kişisel katkısı belirlenip
tazminat hesabının bunun üzerinden yapılması gerekir".
4. HD. 13.06.2002 gün 4903-7347 sayılı kararına göre de:
"Nakliyeci desteğin çalışabilir durumda olan kamyonunun geliri ayrıca
hesaba katılmaz. Desteğin bedeni ve fikri çalışması sonucu elde ettiği geliri
kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenerek destekten yoksun kalma tazminatı
hesaplanmalıdır".
4. HD. 01.06.2000 gün 3098-5316 sayılı kararında
açıklandığı üzere: "Trafik kazasında ölen desteğin beslediği sekiz adet
hayvan ve ekip biçtiği üçyüz dönüm araziden elde ettiği gelir ile ailesinin
geçimini sağladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacıların yoksun kaldıkları
destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin ölümü nedeniyle bu arazi ve
hayvanlardan benzer şekilde gelir elde etmenin davacılara getireceği yük, diğer
bir anlatımla, bu geliri elde etmek için desteğin yaptığı işlerin bir başkası
tarafından yapılmasının davacılara neye mal olacağı uzman bilirkişiye
hesaplatılmalı, bulunacak miktar destek geliri kabul edilerek, buna göre
destekten yoksun kalma tazminatı belirlenmelidir. Yerel mahkemece, desteğin
hayvancılık ve araziden elde ettiği gelirin tümünün destek geliri olarak kabul
edilmesi suretiyle destekten yoksun kalma zararının hesaplanmış olması usul ve
yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir".
HGK. 25.05.1984 gün 1982/9-301 E.1984/ 619 K. sayılı kararında: "Destekten yoksun kalma ödencesi, desteğini yitiren kimse ile desteğin yaşamaları olası süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği kazancından ayırarak yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödetilmesidir" denilmiştir (YKD. 1986/5-629).
4- Ölen kişi, sağlığında işlerden elini çekmiş ve malvarlığını yönetme işini yakınlarına devretmiş olsa dahi, onun gerektiğinde başvurulacak bilgi ve deneyiminden yoksun kalınması da başlı başına destek tazminatı istemeyi haklı kılar:
HGK. 25.05.1984 gün 1982/9-301 E.1984/ 619 K. sayılı kararında: "Destekten yoksun kalma ödencesi, desteğini yitiren kimse ile desteğin yaşamaları olası süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği kazancından ayırarak yapabileceği yardım tutarının peşin ve toptan ödetilmesidir" denilmiştir (YKD. 1986/5-629).
4- Ölen kişi, sağlığında işlerden elini çekmiş ve malvarlığını yönetme işini yakınlarına devretmiş olsa dahi, onun gerektiğinde başvurulacak bilgi ve deneyiminden yoksun kalınması da başlı başına destek tazminatı istemeyi haklı kılar:
Şöyle bir örnek verelim: Birçok şirketler ve fabrikalar
kurmuş başarılı bir iş adamı, uzun yıllar çalıştıktan sonra işlerini
çocuklarına devredip kendisini emekliye ayırmış olabilir. Böyle bir kimse
hukuka aykırı bir eylemle, örneğin bir trafik kazası sonucu yaşamını
yitirmişse, çocukları onun, ara sıra başvuracakları bilgi ve deneyiminden
yoksun kalmış olurlar. Bu bilgi ve deneyimin, eğer daha uzun yıllar yaşasaydı,
miras bıraktığı ekonomik topluluğa katacağı parasal güç, destekten yoksunluk
tazminatının konusu olacaktır.
Bunun gibi yazar, müzisyen, ressam, heykeltraş gibi fikir
ve sanat insanlarının daha kaç yıl ürün vereceklerini kestirmek olanaksızdır;
bu gibi kişiler, ileri yaşlarda olsalar bile, haksız eylem sonucu ölümleri
erken ölümdür; onların kaybedilmesi başlı başına destekten yoksunluktur.
5- Destek tazminatının hesabında, ölenin beden ve beyin
gücüyle "çalışarak" elde ettiği kazançlardan yoksun kalındığına,
ölenin "gelir"lerinin hesaplama dışı bırakılacağına ve bunların
destekten yoksunluk tazminatından indirilmeyeceğine ilişkin karar örnekleri de
şöyledir:
4. HD. 23.05.1989 gün 1308-4696 sayılı kararına göre:
"Sosyal Sigortalar Kurumu emeklisi iken trafik olayına maruz kalıp
yaşamını yitirene bağlanan aylık, destekten yoksunluk tazminatından mahsup
edilmez. Çünkü her iki olgu arasında yasal bağlantı bulunmadığı gibi,
nedensellik bağı da yoktur. Eğer ödemede bulunan kurum zarar görenin, zarar
verene karşı olan hakları ölçüsünde ödeme yaparak yasa hükmü gereğince halef
olmaktaysa, zarar görene çift ödeme yapılmaması ve dolayısıyla zarar verenin
çift ödemede bulunmaması için kurumun yaptığı ödemeler, zarar verenin zarar
görene borçlu olduğu tazminat tutarından indirilecektir" (Yasa HD.
1989/9-1232, no: 522).
HGK. 28.11.1979 gün 77/4-1110 E. 79/1395 K. sayılı
kararına göre: "Olayda SSK.`ca davacı eşe, yalnızca ölüm sigortası
dalından dul aylığı bağlanmıştır. Bu ise, belirli bir süre sigortalı olmanın ve
prim ödemiş bulunmanın sonucudur. Destek kocanın ölümüne yol açan haksız
eylemin doğurduğu zararla, kurumun bu vesile ile sağladığı yarar arasında uygun
"nedensellik bağı"nın bulunmaması, hukuki dayanaklarının ayrı oluşu
bir arada tutulduğunda, ölüm sigortasından davacı eşe kurumca bağlanan dul
aylığının, haksız eylemin yol açtığı zarardan düşülmesi gerekmez" (YKD.
1980/7-938).
11. HD. 27.04.1982 gün 1762-1988 sayılı kararına göre:
"Sosyal Sigortalar Kurumu`nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve
yetim maaşlarının peşin sermaye değerinin, destekten yoksun kalma tazminatından
tenkisinin gerekmeyeceği, Yargıtay`ın kökleşmiş içtihatlarına göre kabul
edilmiş bulunmaktadır. Dava konusu olayda, Sosyal Sigortalar Kurumu`nca
davacılara bağlanan dul ve yetim maaşlarının ölüm sigortasından bağlandığı
anlaşıldığından, bu gelirlerin peşin sermaye değerlerinin destekten yoksun
kalma tazminatından indirilmesi gerekmemektedir" (YKD. 1982/7-954).
Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK. 06.03.1978 gün ve 1/3
sayılı kararına göre: "Ölenin, bakmakta olduğu veya ilerde bakacağı
sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer deyişle destekten yoksun
kalma tazminatının saptanmasında, T.C. Emekli Sandığı`nca bağlanan gelirlerin
indirilmesi gerekmez" (YKD. 1978/5-667).
IV- DESTEKTEN YOKSUNLUKTA TAZMİNATIN ÖLÇÜSÜ
Destekten yoksun kalma tazminatının hesabında parasal
ölçü, ölenin beden ve beyin gücüyle yarattığı ekonomik değer olacaktır. Çünkü,
yukarda açıkladığımız gibi, haksız eylemin yoksun bıraktığı ölenin
"bedensel varlığı"dır. Miras veya geliri er veya geç hak sahiplerine
kalacaktır. Kimilerinin düşündüğü gibi, ölümle erken mirasa konanlar, vaktinden
önce zenginleştikleri için haksız eylemi işleyeni ödüllendirecek değillerdir.
Mirasın ve gelirinin destek zararını karşıladığını düşünmek veya karşıladığı
ölçüde zarardan indirim yapılmasını savunmak da tam bir hak tanımazlıktır ve
asla insancıl bir düşünce değildir.
Destekten yoksun kalanların aynı zamanda mirasçı olmaları
durumunda, miras veya gelirinin, tazminatın "parasal" unsuruna
katılmasına gerek yoktur; katılmayacağı için de tazminattan indirim söz konusu
olmayacaktır. Bir kez daha yineleyelim ki, tazminatın ölçüsü, ölenin beden ve
beyin gücüyle yarattığı ekonomik değerdir. Bu "para" olarak ele
alındığında "kazanç" kavramıyla karşılaşılacaktır. Kazanç ile "gelir"
aynı şeyler değildir. Gelir, daha önce herhangi bir biçimde edinilmiş veya
biriktirilmiş ya da hak edilmiş kazanımın, daha önce çalışılarak elde edilmiş
olsa bile, artık çalışmadan ve emek harcamadan düzenli aralıklarla para olarak
malvarlığına katılmasıdır. Bu yüzden durağandır. Oysa kazanç, süren bir
çalışmanın karşılığıdır; beden ve beyin gücü kullanılarak elde edilmekte olan
bir paradır.
Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken,
"kazanç" ögesinin belirlenmesinde, bir başka deyişle
"parasal" değerlendirme yapılması sırasında, şöyle bir ayrım
gerekecektir:
1- Çalıştığı sırada ölen kişinin kazançları:
Ölen kişinin sağlığında çalışarak elde etmekte olduğu
"gerçek kazançlar" araştırılacaktır. Bir işverene bağlı olarak
çalışan bir kimsenin, bordrolarda düşük gösterilen ücretleri değil, aldığı ve
alması gereken gerçek ücretler tazminat hesabının ölçüsü olacaktır. Bağımsız
çalışanlar ve ticaretle uğraşanlar yönünden de "vergi bildirimleri ve
ticari defterler" bir yana bırakılarak, gerçekten elde edilmekte olan
kazançlar araştırılacaktır. Yargıtay`ın yerleşik kararlarına göre, vergi
bildirimlerinde ve yasal defterlerde düşük gösterilen kazançlar ölçü alınamaz;
kişinin yaptığı işe ve işyerinin büyüklüğüne göre gerçek kazançları belirlenip
tazminat hesapları buna göre yapılmalıdır.
2- Henüz çalışma yaşamına atılmamış veya bir işi olmayan kişiler
yönünden tazminatın ölçüsü:
Ölen kişi henüz çalışma yaşamına atılmış biri değilse,
örneğin ilerde çalışıp yakınlarına destek sağlama olasılığı olan bir çocuk ise
veya ölüm sırasında bir işi ve kazancı bulunmuyorsa, ilerde veya bir iş bulup
çalıştığında alması gereken ücretler veya kendi başına iş kurup elde
edebileceği kazançlar "varsayımsal kazançlar"dır. Bu kazançlar, çok
küçük yaştaki çocuklar için "asgari ücret" düzeyinde
değerlendirilmekte ise de, yüksek okulda okuduğu sırada ölen gençler için
ilerde edineceği meslek dalı gözetilerek alabileceği ücrete göre tazminat
hesaplanmaktadır.
3- Hizmet ve yardımın görece değeri:
3- Hizmet ve yardımın görece değeri:
Yalnız para vererek değil, hizmet ederek veya bir takım
maddi yardımlarda bulunularak destek olunacağı kabul edilmesine göre, (örneğin
ev kadınlarının veya ileri yaştaki erkeklerin ev hizmetlerine bedensel
katkıları), bunların (bir tazminat davasında) parasal değerlendirmesi, görece
(itibari) bir değer ölçüsüne bağlanacaktır. Bu değerlendirme, genellikle ve
uygulamada her zaman "yasal asgari ücretler" üzerinden yapılmaktadır.
4- Ölenin beden ve beyin gücünden yoksunluğun ölçüsü:
Yukarıda Yargıtay kararlarından verdiğimiz örneklerde
görüldüğü gibi, ölenden bir ticaret veya sanayi işletmesi ya da bir çiftlik
kalmışsa, ölenin beden ve beyin gücüyle bu malvarlıklarına katkısı
"parasal" yönden değerlendirilecek ve tazminatın ölçüsü ölenin
"beden ve beyin gücü" olacaktır. Bunun ne olabileceğinin ilgili
meslek kuruluşlarından veya ticaret ya da esnaf odalarından sorulması uygun
görülmektedir.
5- Ölenin bilgi ve deneyiminden yararlanmanın ölçüsü:
5- Ölenin bilgi ve deneyiminden yararlanmanın ölçüsü:
Yukarıda verdiğimiz çeşitli örneklerde, ölenin, kurduğu
şirketlerin ve işletmelerinin yönetimini yakınlarına bırakıp bir köşeye
çekilmesi durumunda, bedensel ve beyinsel katkısının süreceği, bilgi ve
deneyiminden yararlanılacağı bir yaşam gerçeği olarak kabul olunmalı;
tazminatın parasal değerlendirmesi, bu katkının ekonomik değerine göre
yapılmalıdır. Bunun için meslek kuruluşu ve ticaret odası gibi yerlerden görüş
alınması gerekecek ve buralardan bildirilecek kazanç birimlerine göre destek
tazminatı hesaplanacaktır.
TEK TARALI TRAFİK KAZALARINDA DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
Tüm bu açıklamalardan sonra trafik kazalarında araç
sürücüsünün tam kusurlu olduğu ve hayatını kaybettiği hallerde destekten yoksun
kalma tazminatının talep edilip edilemeyeceği yıllardır süregelen bir
tartışmadır. Yargıtay’ın daireleri arasında dahi bir karar birliğine
varılamamıştır. Son zamanlarda trafik kazalarının sayısında
ciddi artışlar gözlenmekte ve her yıl binlerce kişi trafik kazalarında hayatını
yitirmektedir. Ölen kişilerin geride kalan yakınları ise hem duydukları derin
acı ve üzüntü sebebiyle manevi zarara hem de ölen kişilerin maddi desteğinden
yoksun kaldıkları için maddi zarara uğramaktadır. Uğranılan bu maddi zarar
genellikle trafik sigortasını yapan şirketten destekten yoksun kalma tazminatı
adı altında talep edilmektedir.
Trafik kazasında
başkasının kusuruyla hayatını kaybeden kişinin geride kalan yakınları herhalde
destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilir. Doktrinde tartışılan asıl
mesele tek taraflı bir trafik kazasında hayatını kaybeden kişinin yakınlarının
sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talep edip
edemeyecekleridir. Tek taraflı trafik kazalarında genellikle ilgili aracın
sürücüsü tam kusurludur. Tam kusurlu araç sürücüsünün yaralanması sonucunda
zorunlu mali mesuliyet sigortası kapsamında herhangi bir talep hakkının
olmayacağı açıktır. Çünkü hukukun genel prensiplerinden olan "kişi
kusurundan faydalanamaz" ilkesi buna engeldir. Ancak Tam kusurlu sürücü
ölürse yakınlarının destekten yoksun kalma iddiasıyla tazminat talep edebilmesi
gereklidir. 2008 yılına kadarki dönemde, tam kusurlu bile olsa, trafik kazası
sonucu ölen kişinin yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı talep
edebileceği kabul edilmekteydi. Ancak 2008 yılında Trafik Kanunu'nda yapılan
değişiklikten sonraki Yargıtay kararlarında ölen tam kusurlu kişinin
yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyeceğine hükmedilmeye
başlandı. Sebep olarak da "kişi kusurundan faydalanamaz" ilkesi
gösterilmekteydi.
17. HD.
2008/3421 E. ve 2009/8479 K. sayılı dosyasında “Hal böyle olunca; sürücünün ölümü nedeni
ile onun desteğinden mahrum kalanların, işletenden ve onun sigortacısının
destek tazminatı talebinde bulunabilecekleri ilke olarak benimsenmelidir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, zarar verici bir olay sonucu ölen
sürücünün ekonomik desteğinden yoksun kalanların uğradıkları zarar,
ölen sürücünün değil, destekten yoksun kalanların, bir başka
ifade ile, işletene göre üçüncü kişi durumunda olanların üzerinde doğan dolaylı
ve yansıma yolu ile meydana gelen zarar olup, destekten yoksun kalanlar
bu zararlarının tazmini için zarar sorumlusundan istemde bulunabilirler. Ancak,
yansıma yolu ile zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin,
kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip
olabilmeleri hukuken mümkün bulunmayıp, sürücünün ve dolayısıyla
destek tazminatında bulunanların, kendi kusurlarından yararlanamazlar.
Bu
durumda, işletenin destek sağlayan kişiye karşı ileri sürebileceği def
ileri, destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürebilecek
olmasına göre işleten, zararın oluşumunda sürücünün de birlikte kusurlu
olduğunu ileri sürerek BK.nun 44/1 maddesi gereğince, tazminatın sürücünün
kusuru oranında indirilmesini isteyebilir. Zira trafik kazası sonucu ölenin
desteğinden yoksun kalanların Zorunlu Mali Sorumluluk sigortacısına
yöneltebilecekleri yansıma yolu ile oluşan zararla ilgili tazminat istemlerinin
tutarı, işletene karşı ileri sürebilecekleri tutar kadar olmalıdır. Dairenin
son uygulamaları da bu yöndedir.
Dava
konusu olayda, davacıların desteği olan sürücü Mehmet K. aracı kullanırken tek
taraflı kaza sonucu öldüğü, tam kusurlu olduğu belirlenmiştir. O halde, yukarda
açıklanan ilkeler ışığında; sürücünün ve dolayısıyla destek tazminatında
bulunanların kendi kusurlarından yararlanmaları mümkün olamayacağından,
davacıların talep ettikleri destekten yoksun kalma tazminatından
işletenin, dolayısıyla onun sorumluluğunu üstlenmiş olan Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortacısının sorumluluğuna karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
şeklinde verdiği karar ile o dönemlerdeki uygulamayı göstermektedir.
Yargıtay'ın
bu tutumu doktrinde eleştirilere maruz kaldı. Yargıtay'ı eleştirenlerin temel
argümanı söz konusu kusurun ölenin kusuru olduğu, geride kalan yakınlarının ise
herhangi bir kusuru olmadığı konusunda toplanıyordu ve Yargıtay'ın bu
kararlarla "yansıma kusur-yansıma suç" gibi bir kavram yarattığı
söyleniyordu. Nihayet Hukuk Genel Kurulu'nun 2012 yılında verdiği kararla bu
yanlıştan dönülmüş oldu. İlgili karar ile ölen araç sürücüsü tam kusurlu dahi
olsa yakınlarının sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talep
hakkı olacağı, söz konusu kusurun ölenin kusuru olduğu ve bu kusurun geride
kalanlara yansıtılamayacağı hükme bağlanmıştır.
KTK 85/1
ve 91 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde araç işletenin ve onun
eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin 3. Kişilere verebileceği zararları
sigorta şirketleri teminat altına almaktadır. KTK 92 . maddesi ise sorumluluğu
azaltan ya da teminat dışında kalan halleri tahdidi olarak saymış, bu konuda
yoruma yer bırakmamıştır.
KTK 92:
"Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı
dışındadırlar,
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme
ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen
zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye
gelen zararlara ilişkin talepler,
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre
zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç
yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler." Sigorta
kapsamına alınmamıştır. KTK 92/b maddesine bakıldığında işletenin eşi, altsoy
ve üstsoyunun tüm zararları değil yalnızca mallarına gelen zararlar teminat
dışında bırakılmıştır. Destekten yoksun kalma tazminatında ise talepçi mal
varlığı zararını değil yoksun kalınan destek nedeniyle uğranılan zararın
tazminini istemektedir. Bu talebin KTK 92 ile teminat dışında bırakılmadığı
açıktır. Talep edilen zarar kişilerin kendi şahsında doğmuş bir zarar olmakla
birlikte, işletenin mirasçıları olmalarından kaynaklı bir zarar değildir. ZMMS
amacı 3. Kişilerin uğrayacağı zararları teminat altına almaktır. Yaşanılan bir
olayda kazanın gerçekleşmesinde % 100 kusurlu olan müteveffanın yasal
mirasçıları, müteveffanın zararını onun mirasçısı sıfatıyla talep etmemekte,
kendi şahıslarında doğan zararı talep etmektedir. Bu nedenledir ki KTK 92. Maddesine
de dayanarak sigorta şirketleri tarafından talepçilerin tazminat talebinin
reddedilemeyeceği düşünülmelidir. 818 sayılı BK madde 44, 6098 sayılı BK
madde52 gereği tazminattan indirim yapılabilmesi ve hiç kimsenin kendi
kusurundan faydalanamayacağı ilkesi ise bu zararın müteveffanın mirasçısı
olmalarından dolayı doğmadığından, direkt olarak 3. Kişilerin şahsında doğmuş
olmasından dolayı uygulama alanı bulamayacaktır.
Tüm bu
açıklamalardan sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/17-787 E. ve 2012/92
K. sayılı dosyası da incelendiğinde bu konunun açıklığa kavuşacağı
düşünülmüştür.
“ÖZET
: Dava,
destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; şoförün tam
kusuru ile gerçekleşen trafik kazasında, araçta yolcu olarak bulunan işletenin
ölmesi üzerine mirasçılarının, davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısından,
destekten yoksun kalma tazminatı isteyip isteyemeyecekleri noktasında
toplanmaktadır. Davacıların, desteklerinin işleteni olduğu araçta, sürücünün
tam kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu, vefat etmiş olması
nedeniyle, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla, zorunlu mali
sorumluluk sigortacısını hasım göstererek dava açabileceğinin kabulü ile işin
esasının incelenmiş olması hukuka uygundur.
DAVA
: Taraflar
arasındaki "destekten yoksun kalma tazminatı" davasından dolayı
yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl
alacak yönünden davanın kabulüne, faiz başlangıç tarihi ve oranına ilişkin
fazla talebin reddine dair 16.07.2009 gün ve 2008/747 E., 2009/459 K. sayılı
kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi'nin 09.03.2010 gün ve 2010/85 E., 2010/2094 K. sayılı ilamı ile;
(... Davacılar vekili, müvekkillerinin desteğinin
işleteni olduğu aracın, davalı nezdinde trafik sigorta poliçesi ile sigortalı
olduğunu, aracın başka bir kişi tarafından kullanılması sırasında meydana gelen
kazada yolcu olan işletenin hayatını kaybettiğini ileri sürerek, ıslah
dilekçesi ile toplam 100.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının
davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı vekili, davacıların zararının sigorta teminatı
kapsamında olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi
raporuna göre, dava konusu zararın araç işleteninin zararı değil, davacıların
zararı olduğu, davacıların zarar gören 3. kişi konumunda oldukları gerekçesi
ile, davanın kabulüne, toplam 100.000,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar
verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekilinin diğer temyiz
itirazlarına gelince;
Dava, destekten yoksun kalma tazminatı istemine
ilişkindir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 91/1.
maddesinde, işletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan
sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mail sorumluluk sigortası
yaptırmaları zorunludur, aynı Kanunun 85/1. maddesinde, "bir motorlu
aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin
zarar olacağı", aynı Kanunun 85/son maddesi de ise, "işleten ve araç
işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına
katılan yardımcı kişilerin kusurdan kendi kusuru gibi sorumludur."
hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel
Şartlarının A-1 maddesinde de, "sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu
aracın işletmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir
şeyin zarara uğramasın sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu'na göre işletene düşen hukuki sorumluğu, zorunlu sigorta limitlerine
kadar temin eder" şeklinde ifade edilmiş, 86. maddesinde ise, işleten veya
araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi kendisinin veya eylemlerinden
sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk
kazayı etkilememiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin
veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse
sorumluluktan kurtulur hükmü ile işletenin ve dolayısıyla onun sorumluluğunu
üstlenen zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumluluktan kurtulma halleri
düzenlenmiştir.
BK.nun 44. maddesi hükmüne göre ise, zarar gören taraf
zararın doğmasına veya zararın artmasına sebep olmuş ise hakim zarar ve ziyan
miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilecektir.
Diğer yandan aynı kanunun 92. maddesinde Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortasının kapsamı dışında kalan hususlar sıralanmış olup, 92/a
maddesinde işletenin eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltilebileceği
talepler 92/b maddesinde ise işletenin eşinin usul ve fürunun kendisini evlat
edinme ilişisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına
gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerinin Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir. Keza bu maddeye paralel
olarak Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-3 maddesinde
teminat kapsamı dışında kalan hususlar düzenlenmiştir.
Talep edilen destek zararı, ölenin değil 3. kişilerin
üzerinde doğan dolaylı ve yansıma yolu ile meydana gelen zarardır.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerde işletenin
yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu
kapsamı dışında kaldığı açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte yansıma yoluyla
zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin kendisine destek sağlayan
kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir. BK.nun
44/L maddesi hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır.
Zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına kendisine katlanmalıdır.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 51/2. maddesi hükmüne göre de öncelikle haksız
fiil sorumlusuna zararın tümü yüklenmiş bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, nasıl
ki desteğin ölümü sebebiyle meydana gelen zararın yansıma yoluyla destek
görenleri de etkilediği kabul ediliyorsa desteğin kusurlu davranışları da aynı
şekilde destek görenlere yansır.
Hal böyle olunca Borçlar Kanunu'nun 44. maddesi
hükümlerine göre işletenin destek sağlayan kişiye karşı ileri sürebileceği
defileri, destekten yoksun kalanlara karşıda ileri sürebilecek olmasına göre
işleten dolayısı ile sigorta zararın oluşumunda sürücünün de birlikte kusurlu
olduğunu ileri sürebilecektir.
Somut olayda ise, yukarıda da belirtildiği şekilde
davacıların murisi ve desteği olan işleten, kendisine ait araçta yolcu olarak
bulunduğu sırada meydana gelen kazada ölen kişi konumunda olsa da üçüncü kişi
sayılamaz. Davacılar, bu olay sebebiyle doğrudan bedensel bir zarar
görmemişlerdir. Davacılar, yansıma yolu ile oluşan zararlarının tazminini
istemekte iseler de; zararı doğuran olay işletenin ölümü olduğundan, buna
dayalı olarak destek zararlarının tazmininin davalı sigortadan istenmesi mümkün
değildir.
O halde, mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle davanın
reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru
olmamıştır...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,
yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının
süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
KARAR
: Dava,
destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacılar, murislerinin işleteni olduğu başka bir kişinin
kullandığı araçta yolcu olarak bulunmakta iken, meydana gelen trafik kazasında,
ölümü nedeniyle desteğinden yoksun kaldıkları iddiasıyla, zorunlu mali
sorumluluk sigortacısı şirket aleyhine eldeki davayı açmışlardır.
Davalı sigorta şirketi, zararın sigorta teminatı dışında
kaldığını savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacıların zarar gören üçüncü kişi
konumunda oldukları, davanın işletenin zarar görmesine değil; davacıların
zararına dayalı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda
başlık bölümünde yazılı gerekçeyle ve özellikle, davacılar üzerinde doğan
zararın, dolaylı ve yansıma yolu ile meydana gelen zarar olduğu; yansıma
yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek
sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmalarının mümkün
olmadığı, BK.nun 44/1. maddesine göre hiç kimsenin kendi kusurundan
yararlanamayacağı, davalı sigortacıdan talepte bulunulmayacağı gerekçesiyle,
bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle; davalı
şirketin zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu araçta, işleten davacılar
murisinin yolcu olarak bulunduğu sırada, şoförün tam kusuruyla meydana gelen
trafik kazasında öldüğü; eldeki tazminat davasının, ölenin mirasçıları
tarafından destekten yoksun kalmaya dayalı olarak açıldığı, davacıların üçüncü
kişi konumunda oldukları, işletenin yakınlarının uğradıkları destek
zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin
Kanunda açık bir düzenleme bulunmadığı, yerel mahkeme ile özel daire arasında
uyuşmazlık konusu değildir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen
uyuşmazlık; şoförün tam kusuru ile gerçekleşen trafik kazasında, araçta yolcu
olarak bulunan işletenin ölmesi üzerine mirasçılarının, davalı zorunlu mali
sorumluluk sigortacısından, destekten yoksun kalma tazminatı isteyip
isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin hukuki kavram ve kurumlar
ile ilgili mevzuatın irdelenmesinde yarar vardır:
İşleten ve araç işleticisinin bağlı bulunduğu teşebbüs
sahibinin hukuki sorumluluğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu(KTK)'nun
85. maddesinde düzenlenmiştir.
"İşleten Ve Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs
Sahibinin Hukuki Sorumluluğu" başlıklı bu maddede:
"Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne
veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu
aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs
tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve
bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen
sorumlu olurlar.
Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise,
kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak
tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılıklarınca, aracın
tescilli olduğu tescil kuruluşuna trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi İçin
talimat verilir. Kaza anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh
düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan araç tescilleri
hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten itibaren bir ay içerisinde; şerhin
kaldırıldığına veya devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde
bu şerh hükümsüz sayılır.
İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu
trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin,
kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere
ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu
ispat etmesi gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin
takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım
çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu
tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu
kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan
doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü
kişilere yapılması gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın
sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan
kendi kusuru gibi sorumludur,"
hükmü yer almaktadır,
Bu düzenlemenin hukuki nitelikçe hangi sorumluluğa
ilişkin bulunduğuna gelince;
Özellikle endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan
teknik buluşlar ve makineleşme zarar tehlikesini arttırmış ve artan bu zarar
tehlikesini önlemek için kusura dayanan sorumluluğun her zaman yeterli
olmayacağı öngörülerek tehlikeli faaliyette bulunanların sebep oldukları zararları
gidermesi kabul edilmiştir (Fikret Eren, a.g.e, s. 449 vd.).
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar
gören üçüncü şahıslan, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile
öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu
olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü
olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla
kabul edilmektedir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Ahmet
Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10. Baskı, s. 264 vd).
2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanunun
85.maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma
koşullarına yer verilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin
bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş
olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin
ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek;
sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu
teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat
ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde
indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hakimin
taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, "Ergün A.
Çetingil ve Rayegan Kender'e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007", s.
1180) bu husus kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı
KTK'nun 91. maddesiyle de; işletenin Aynı Kanunun 85. maddesinin birinci
fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali
sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma
zorunluluğunu getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki
nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu
üstlenen zorunlu sigortacının 91.maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda
değerlendirilmelidir.
Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu,
hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan,
uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp, çözümlenmesi gerekmektedir.
Karayolları Trafik Kanununda zorunlu trafik sigortasına
ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan haller de
açıkça düzenlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Zorunlu
Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar" başlıklı 92. maddesinde:
"Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk
sigortası kapsamı dışındadırlar,
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat
edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin
mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye
gelen zararlara ilişkin talepler,
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre
zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç
yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler."
hükmü ile, zorunlu trafik sigortacısının hangi
zararlardan sorumlu olmadığı düzenleme altına alınmış; burada örnekseme yoluna
gidilmeyip; tek tek ve tahdidi olarak sorumlu olunmayan haller sıralanmıştır.
Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan birisi,
2918 sayılı KTK'nun 92/b maddesinde yer alan "İşletenin; eşinin, usul ve
füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte
yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri
taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna"
ilişkin hükümdür.
Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu zorunlu mali
sorumluluk sigortacısının sorumluluğu kapsamından sadece, tehlike sorumlusu
olan işletenin eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile
bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları
çıkarmıştır.
Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar
dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise sigortacının
sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının
dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Durum bu olunca, işletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine
evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin
ölüm veya yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta
kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
Araç sürücüsünün veya yakınlarının talepleri ise 92.madde
kapsamında yer almamakla sigortacının sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 gün ve
2011/17-142 E, 2011/411 K sayılı ilamında, mali sorumluluk sigortası ile
sigortalı araç sürücüsünün mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma
tazminatı davasında da, Kanunun kapsam dişiliği düzenleyen 92. maddesinde, araç
şoförünün desteğinden yoksun katanların isteyebileceği tazminatların kapsam
dışı olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmediği ve sürücünün desteğinden yoksun
kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali sorumluluk
sigortacısından tazminat talep edebilecekleri kabul edilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanunun 92/a maddesinde yer alan
"İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere
karşı yöneltebileceği taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı
dışında olduğuna" ilişkin hükmü üzerinde de durulmalıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, bu hüküm işletenin
eyleminden sorumlu olduğu kişilere yönelik kendi zararına dayalı talepleri
noktasında önem arz etmektedir. Salt sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü
kişinin zararının söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün uygulama alanı
bulamayacağı açıktır.
Eldeki davada, işletenin kendisine ait araçta yolcu
olarak bulunduğu sırada sürücünün tam kusuruyla ölümü sonucu onun desteğinden
yoksun kalınması davanın sebebini teşkil etmekte; işletenin yakınları davalı
sigortacıdan zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında destekten yoksun
kalma tazminatı istemektedir.
Hemen burada destekten yoksun kalma tazminatının hukuki
niteliği üzerinde de durulmalıdır:
Destekten yoksun kalma tazminatı, 818 sayılı Borçlar
Kanunu (BK)'nun 45/11. maddesinde düzenlenmiş olup; "Ölüm neticesi olarak
diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu
zararını da tazmin etmek lazım gelir." şeklinde hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının
konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç,
destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve
ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa
bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu
paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK'nun
45/11. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak,
destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile
destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı
gerekir.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 45.maddesinde sözü geçen
destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve
ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece
eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde
yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok
yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması
ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli
görülür.
Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve
gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal
düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun
kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu
bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu
gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kafan kimsenin ve
ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan
giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E.,
1982/412 K. sayılı kararı).
Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel
Kurulu'nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de:
"Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin
karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan
kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki
düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat
olduğu" hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.11.2005 gün
ve 2005/4-648 E. 2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu'nun 45/111.
maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak
geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir.
Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka
kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik
kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları
oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle
destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir
(HGK.nun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. 411 K. sayılı ilamı),
Yeri gelmişken, davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki
konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği belirlenmelidir:
Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine
dayanak olarak gösterdikleri zarar; işletenin ölümü sonucunda meydana gelmekle
birlikte işleten üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden
yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın
uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın işletenin kendisinin sahip
olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan İşletenin zararıyla bağlı ve
onunla sınırlı bir zarar da değildir. İşletenin ölümü zararı doğuran olay olmakla
birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar
üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları
murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
Hal böyle olunca; aracı kullanan şoförün tam kusuruyla
meydana gelen kazada, aynı zamanda onun eyleminden sorumluluğu nedeniyle
kendisi de tam kusurlu kabul edilen işletenin ölümü nedeniyle talep edilen
destek zararının, ölenin değil üçüncü kişi durumundaki destek tazminatı
isteklilerinin zararı olduğu kabul edilmelidir.
Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus ta;
kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olan araç şoförünün eylemlerinden
sorumlu tutulan ve bu nedenle tam kusurlu olduğu kabul edilen işletenin, bu
kusurunun, zorunlu trafik sigortacısı aleyhine açılan davanın davacıları olan,
üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp
sürülemeyeceğidir.
Bilindiği üzere, kural olarak zarar gören, sürücünün
trafik kazasının oluşmasında kusurlu bulunması durumunda 818 sayılı Borçlar
Kanunu'nun 41.maddesine göre sürücüye, 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu'nun 85/1 maddesi hükmünce de motorlu araç işletenine karşı dava
açabilecektir. Sürücü ile araç işletenin sorumluluğu BK md 51 anlamında
dayanışmalıdır.
Kural bu olmakla birlikte, dava açanların sıfatı, davanın
hukuksal niteliği ve dayanağı, kusur durumunun davaya etkisinin belirlenmesinde
etkilidir.
Eldeki davada da talep, destekten yoksun kalma tazminatı
olduğuna göre, bu tazminatın yukarıda açıklanan özellikleri gözetilerek
işletenin kusurunun davacıların haklarına ve dolayısıyla da taleplerine etkili
olup olmayacağı da davanın bu niteliği gözetilerek çözüme kavuşturulmalıdır.
Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden
hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup
ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin
desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da
açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı,
desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan
kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına
göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.
Şu hale göre; işleten murisin, ister kendi kusuru ister
bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar
üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla
teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun
olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından
kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.
Eldeki davada da; davacıların desteği, işleteni olduğu
araçta, sürücünün tam kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu vefat
etmiş; davacılar, destekten yoksun kalan sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk
sigortacısını hasım göstererek, destekten yoksun kalmaya dayalı tazminat
isteminde bulunmuşlardır.
Davacıların üçüncü kişi konumunda oldukları hem mahkeme,
hem de özel dairenin kabulünde olduğu gibi, işletenin yakınlarının uğradıkları
destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına
ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmadığı
da, uyuşmazlık konusu değildir.
Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep
ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal
içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan
doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.
Bu nedenledir ki, Özel Dairenin davacıları üçüncü kişi
kabul etmesine karşın, zararlarını ve buna bağlı tazminat haklarını muris
üzerinde doğmuş bir hak olarak kabul etmesi ve bu kabul şekline göre vardığı
sonuç çoğunlukça kabul görmemiştir.
Sonuç itibariyle:
Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil,
destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle
doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki
kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla tam kusurlu araç şoförünün ve
onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, işletenin desteğinden
yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel
Şartları'na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta
şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve
olayda işleten tam kusurlu, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü
kişi konumunda bulunduğuna göre, davalı sigorta şirketinin zararın tamamından
sorumlu olduğu ve davacıların davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma
tazminatı isteyebilecekleri, oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
Şu hale göre, yerel mahkemece, davacıların, desteklerinin
işleteni olduğu araçta, sürücünün tam kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası
sonucu, vefat etmiş olması nedeniyle, destekten yoksun kalan üçüncü kişi
sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısını hasım göstererek dava açabileceğinin
kabulü ile işin esasının incelenmiş olması, yukarıda açıklanan değişik
gerekçelerle, sonucu itibariyle doğru olup; bu kararda direnilmesi uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarına yönelik diğer
temyiz itirazları incelenmemiştir.
SONUÇ
: Yukarıda
açıklanan nedenlerle, DİRENME UYGUN OLUP; davalı vekilinin tazminat miktarına
yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 17. HUKUK
DAİRESİ'NE GÖNDERİLMESİNE, 22.02.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Yazın